|
|
|
|
Elli yıl sonra gelen buluşma
İlkokuldan birlikte mezun olan 19 öğrenci tam 50 yıl sonra birbirlerine verdikleri sözü tutarak ilk kez bir araya geldi. Gaziantep'te gerçekleşen bu heyecan verici randevunun kahramanları arasında gazetemiz yazarı Turgay Noyan da vardı.
Üniversite hatta lise mezunlarının buluşabilmelerini bir bakıma anlıyorum ama ilkokul deyince 50 yıl sonra buluşmak şöyle dursun, kolay kolay kimsenin üç beş ismi bile doğru dürüst hatırlayabileceğini sanmıyorum. İşte biz bu imkansız sayılabilecek şeyi, ilkokulu bitirdikten tam 50 yıl sonra bir araya gelmeyi başardık. Yurdun dört bir köşesinden koşarak geldiğimiz bu buluşmada 50 yıl sonra bile kendimizi teneffüs zili tekrar çalacak ve derse girecekmiş gibi yakın hissettik birbirimize. 1955 yılında Gaziantep Kayacık İlkokulu'nu bitirdik. 5 A sınıfındaydık. Kayacık o zamanki Gaziantep'in tam şehir merkezinde yer alan en eski mahallelerinden biriydi. Okulumuz da bu mahallenin geleneksel taş yapılarından yani evden bozma bir binaydı. Bu büyük buluşmanın hazırlıkları yaklaşık bir yıl sürdü. Herkes nerede olduğunu bildiği ya da görüştüğü arkadaşına haber verdi. Sonunda da Gaziantep'te 20 Mayıs akşamı toplandık. Buluşmaya bazıları eşleriyle birlikte olmak üzere Fatma Şişli (Akın), Herdemay Özbay (İpekçioğlu), Emel Ertürer (Anıl), Abdülkadir Ateş, Ömer Özkan, İrfan Çakı, Nuray Akdogan (Pekand), Jale Savcı (Pekmezci), Ahmet İmre Kale, Mehmet Akgöz, Mustafa Özgün, Fulya Uğurlu (Akay), Gülsün Öztemir (Akbulut), İjlal Yanç (Kalender), Emel Bilge (Hengirmen), Şenel Dikici (Özdirikman), Ergun Api, bendeniz ve mahalle arkadaşımız Bilge Kutlar (Bilge) geldi.
GELEMEYENLER DE VARDI Üstelik çok istedikleri halde ciddi mazeretleri yüzünden katılamayanlar da vardı. Mesela Eczacı Nurtaç Ertekin'in eşi hastanedeydi. Sınıftaki tek Musevi kardeşimiz Viktorya'nın da cenazesi vardı. Dilek Tavşancıl ve Figen Ercan'ın da çok istedikleri halde gelemediklerini biliyorum. Ersan Güven ise Datça'dan "Gönlüm orada kaldı" diye mesaj gönderiyordu. Belki ulaşamadıklarımızla da bu yazıdan sonra görüşeceğiz. İlk karşılaşmada herkesin birbirine sorduğu soru aynıydı. - Bak bakalım beni tanıyabilecek misin? - Tabii tanıdım hiç değişmemişsin ki! Elli yılda nasıl değişmemişsek!.. Hemen ardından da çığlık çığlığa kucaklaşmalar, mutluluk gözyaşları. Bu arada eniştelerle, yengelerle de tanıştık. Onlar da bizim kadar heyecanlıydılar. Kimbilir eşlerinden kaç kez bu efsane sınıfın öyküsünü dinlemişlerdi. Bize hazırlanan masaya oturmadan önce öğretmenimiz Hasan Tecer ve kaybettiğimiz arkadaşlarımız için saygı duruşunda bulunduk. Ne garip; Kaymakam Erşan Gönenç'i de, Banka Müdiresi Fatma Yanç'ı da trafik kazasında kaybetmişiz. Sonra Gülsün Öztemir kısa bir şey okudu elindeki kağıttan. Bizim nasıl yarım yüzyıl sonra bir araya gelebildiğimizi açıklayan kısa ve öz bir konuşma: "Yıl 1950-55'ler Gavur Dağları'nın arkasındaki bir küçük şehrin eski bir mahallesinde, eski bir evden bozma küçük bir ilkokul. Ama orada o şehrin büyük kültürü ve sınıfta büyük bir öğretmen vardı. Bizlere katkılarını hep iftiharla hissettik ve ayrıcalık olarak yaşadık. En ayrıcalıklı öğrenciler, aynı görüş, aynı coşku ve aynı tevazu içinde 50 yıl sonra yine birlikteyiz. Ne büyük bir mutluluk. Hoşgeldiniz Hasan Tecer'in öğrencileri..." Alkışlar... Alkışlar... Hoşgeldik canım kardeşim... Sonra tek tek okul numaramızla başlayarak kısaca neler yaptığımızı özetledik. Ertesi gün Eski Turizm Bakanı Abdulkadir Ateş uluslararası bir toplantıya katılmak için ayrıldı ve geri kalanlarla Gaziantep Belediye Başkanı Doktor Asım Güzelbey'in makamında buluştuk. Güzelbey, kapatılan okulumuzun tinerci yuvası haline geldiğini ve belediye tarafından zorlukla bu kişilerin elinden kurtarıldığını anlattı. Okulumuz yenilenecek ve bir kültür merkezi olarak hizmet verecekmiş. Oradan hep birlikte okulumuza gittik. Kamyonlarla çöp atılmış hala temizlenememişti. Sonra hep birlikte tüm buluşmanın en anlamlı işini yapmaya geldi sıra. Öğretmenimiz Hasan Tecer'in mezarını ziyarete gittik. Ergun Api önceden bulmuş, yerini tespit etmişti. Üzerindeki otları tek tek ellerimizle yolduk. Gözlerimizde yaşlar ruhuna fatiha okuduk öğretmenizin. O Atatürk'e benzettiğimiz, bizi bir hamur gibi yoğurup yetiştiren, klasik keman çalan, edebiyat eserlerini tartıştıran, ilkokulda şiir yarışmaları ve münazaralar yaptıran, konu hazırlatıp başka okullara ders anlatmaya gönderen o büyük insanı keşke aramızda görebilseydik. Ama eminim o bizi görüyor. Çocuklarının onun verdiği eğitimle nasıl vatanına, milletine faydalı insanlar olduğunu ve birbirlerini nasıl kardeş gibi kucakladığını görüyor. Elli yıl sonra bile onu ne kadar çok, hatta her geçen gün daha da fazla sevdiğimizi hissediyor. Ellerinden öperiz sevgili öğretmenim... Ellerinden öperiz sevgili Hasan Tecer... Nur içinde yat. Mekanın cennet olsun...
|
|
|
|
|
|
|
|
|