| |
|
|
Bir konserve kutusunun hatırlattıkları..
Önümde duran Yurt Konserve kutusuna bakıyorum.. Kola kapağı gibi düzenlenmiş. Halkaya parmağınızı takıyorsunuz. Çıt, açılıyor. Kutusu bir küçük kâse gibi.. Üzerinde ayrıca bir plastik kapak var. Yani, içini yiyip dışını atmıyorsunuz. Kalanı kolayca muhafaza edebilirsiniz. Yıkayıp mutfak dolabınızda küçük şeyleri saklayacak bir kap olarak kullanabilirsiniz.. Yani.. Atık yok nerdeyse.. Kapağın altında bir de plastik çatal var.. Yani, açıp yemeniz için de başka hiçbir araca ihtiyacınız yok.. Daldım gittim birden.. 1959.. İlk gazetecilik yıllarım. Türkiye'nin de en sıkıntıda olduğu dönemler.. 30 dolar tahsisat verdi, Merkez Bankası bana.. 30 dolarla gidip Sofya'da üç gün yaşayacak ve üç gün gazeteme Bulgar milli maçı ile ilgili haberler geçeceğim. Hadi o zaman "Ödemeli" diye bir uluslararası telefon kartı var. İletişim bedava.. Ama 30 dolarla, Sofya'da üç gün yiyeceksiniz, içeceksiniz, yatacaksınız... Soruşturma.. Üç günde 21 dolarla bir otel var, odayı iki kişi paylaşırsak.. Tamam.. Tamam da, günde 3 dolarla nasıl yaşayacağız?. Çareler.. Çorabın içinde dolar kaçırmak.. Bavulun astarında o zaman Sofya'da çok para eden naylon çorap, gelin teli, kına götürmek.. 30 doları bankada değil, karaborsada bozdurmak.. Bunların üçü de yakalandınız mı adamı rezil eder. Albay Fuat'ın oğlu Hıncalım ben.. Adım olaya karışsa, babam kendini vurur, inanın.. Çare.. Yemek işini burdan halletmek.. Konserve yani.. Gittik.. Markayı unutmam.. Vatan.. Barbunya pilaki.. Yaprak sarma.. Sofya'dan sadece ekmek alacağız. Aynen öyle oldu.. Ben, Başkurt Okaygün, Cavlı Culfaz ve Teoman Oğuzutku, ilk yemek için Sofya'da bizim odada toplandık.. Bre aman.. Kimsenin aklına gelmemiş konserve açacağı denen illet aleti almak.. Birinde bir çakı çıktı.. Bir madeni vazoyu çekiç gibi kullanıp açmağa çalıştık.. Eller mi kesilmedi, kutu eğri büğrü mü olmadı.. Bin eziyetle geçti o Sofya gezisi.. İkinci gezide, 1961'de artık tecrübeliydim. Çantamda bir İsviçre Ordu Çakısı vardı. İçinde çatal kaşıktan, konserve, şişe açacağa dek her türlü ucu olan.. Nasıl lükstü o gezi.. ..ve o zamanlar şimdi önümde olan bu hem açması kolay, hem de inanın hele barbunyası evde pişmiş kadar lezzetli (Bizim evin barbunu ünlüdür. Maç günleri pilavın yanında dalar millet.. Bu defa Yurt açtım dört kutu.. Koydum kaseye.. Kimse farkına varmadı, konserve olduğunun..) konserveler olsaydı, taşıması, çatalı içinde yemesi, kapaklı, kalanı saklaması kolay hazır yemekler, ne kolay geçerdi, o zor günler..
Bana Bulgaristan günlerini hatırlatan şeyde meğer biraz da telepati varmış.. Yurt'un öyküsünü anlattılar bana.. Gene film olacak bir başarı öyküsü.. Bulgaristan Şumnu'da iki kardeş yaşıyor.. Yıl 1947'de.. Mehmet ve Osman Kabasakal.. Varna'ya gelirler bir Türk haftası için.. Ertesi gün bir tekne gezintisi var. Tekne İstanbul'dan.. Adı Vatan.. Nasıl bir ana vatan özlemi patlak verir kardeşlerde.. 1947'de bir yolunu bulup İstanbul'a göçerler ve yanlarında getirdikleri iki kürkü sermaye yapıp evlerinin mutfağında bir konserve imalathanesi kurarlar. Memlekette işleri tenekecilik ya.. Dışını yapmayı biliyorlar zaten.. Marka olarak da, içlerindeki hasreti dışa vuran geminin adını seçerler. Vatan.. Yani bizim Bulgaristan'a hayat kurtarmak için götürdüğümüz konserveleri yapanlar, Bulgaristan'dan gelmeymiş meğer.. 1950'de evden çıkıp Topkapı'da Vatan tesislerine taşınırlar. 1968'de Mehmet Kabasakal ölür. Osman, şirketi halka açarak Karacabey'deki büyük tesisleri kurar. Ama hep kardeşi ile çalışmaya alışmış ya.. Hisselerini satar, 1974'te.. İşi bırakır. Satar satmaz da pişman olur.. Konservecilik onun yaşam bağıdır. 1975'te Büyükçekmece'de Yurt Konserve tesislerini kurar. 1983'te kayın biraderi M. Nafiz Ünsal'ı ortak alır. Şirket hızla gelişirken 1999'da Osman da ölür. İki oğul, Faruk ve Hakan babalarının yerini alırlar.. Yola devam edilir. Gelişmeler hızlanır. Benim önümde duran alüminyum kutulara geçilir. Orduya yemek sunmaya başlarlar. En büyük marketlere girerler.. En önemlisi ihracat başlar. Nerden nereye değil mi?.. Bu gazetede "Başarı öyküleri"ni yazmak bana düşüyor hep.. Avanta yemeği geçin, bir kutu beleş konserveye bile makale yazan köşe yazarı olup da, Sabah'ta her gün bir sayfa işgal etmek kolay değil..
|