|
|
|
|
'Risk almaya değer'
İngiltere'nin başkenti Londra'da düzenlenen ''Türkiye'nin AB üyeliği için risk almaya değer mi?'' konulu paneli izleyen yaklaşık 150 kişinin çoğunluğu Türkiye'nin birlik üyeliğini ''risk almaya değer'' buldu.
The Economist Dergisi ve Avrupa'daki düşünce kuruluşlarını bir çatı altında toplayan Stockholm Ağı tarafından ortaklaşa düzenlenen panele konuşmacı olarak Arı hareketinden koordinasyon kurulu üyesi Kemal Köprülü, Bilkent Üniversitesi'nden öğretim üyesi Norman Stone, Cambridge Üniversitesi'nden John Casey ve Waging Peace'den Rebecca Tinsley katıldı.
İlk konuşmacı olan Norman Stone, Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili olumsuz yorumların varlığına dikkat çekerken, Türkiye'nin Atatürk'ün Samsun'a çıktığı 19 Mayıs 1919'dan bu yana büyük mesafeler katettiğini hatırlattı. Olumsuz düşünce sahiplerine İspanya örneğini hatırlatan Stone, ''Ben Türkiye'nin de AB'ye katılmaması için bir sebep görmüyorum. Türkiye'nin Avrupa'ya katacağı pek çok değer var, aynı şekilde Avrupa'nın da Türkiye'ye çok şey kazandıracağına inanıyorum'' dedi.
Daha sonra söz alan ve Türkiye karşıtı düşünceleriyle tanınan Cambridge Üniversitesi öğretim üyelerinden John Casey ise, Türkiye'nin daima Avrupa'nın dışında bir kıtanın parçası olarak görüldüğünü savundu. İslamla demokrasi arasında bir çelişki görmediğini, Türkiye'nin bu iki unsuru başarıyla bir arada yaşattığına da inandığını belirten Casey, medeniyetler çatışmasına da inanmadığını, ancak AB'nin daha fazla genişlemesine karşı olduğunu bildirdi.
Casey, sınırsız ve hesapsız genişlemenin AB'yi şekilsiz bir dev haline dönüştüreceğini iddia etti. Casey, ''Türkiye'nin bir parçası coğrafi olarak Avrupa'nın içinde olabilir, ama hepsi o kadar'' dedi.
Toplantıda konuşan Kemal Köprülü ise, Türkiye'nin AB üyeliği kararını vermeden önce AB'nin kendi içinde nasıl bir şekil alacağına karar vermesi gerektiğini belirterek sözlerine başladı.
İngiltere'nin dönem başkanlığının AB için hem gelecekteki biçimine karar vermek, hem Türkiye'nin üyeliği konusundaki tarihi kararı almak açısından kritik bir döneme denk geldiğine dikkat çeken Köprülü, Kıbrıs konusundaki çözüm arayışının da bu dönemin önündeki önemli tartışmalardan birini oluşturacağını kaydetti.
AB'nin önünde terörizmle mücadele, uluslararası organize suçların önlenmesi, uyuşturucuyla mücadele ve enerji sorunları gibi çözüm bekleyen önemli meseleler bulunduğunu ve Türkiye'nin bunların her birinde AB'ye sayısız katkılar sağlayabileceğini vurgulayan Kemal Köprülü, Türkiye'nin getireceği öne sürülen risklerin ise 10 yıl öncesine göre çok daha azaldığını kaydetti.
Türkiye'de yapılan reformları hatırlatan Köprülü, Türk halkının kendisini yönetenlerin de ötesinde şeffaflık, etik değerler, ve demokrasi yolunda arayış ve beklentileri bulunduğunu bildirdi. Reformların yapılması kadar uygulanmasının da önemli olduğunu, Türkiye'de gerçekleşen zihniyet devrimiyle bunun da üstesinden gelineceğini belirten Köprülü, özellikle gençler ve kadınların politikaya katılımının artmasıyla sorunların çözümünün daha da kolaylaştığını ifade etti.
Türkiye'de terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın yargılanması talebine giderek büyüyen tepkiler bulunduğunu, Kıbrıs, Ermeni meselesi ve diğer sorunlarda da Türkiye'nin üzerine gelinmesinin süreci güçleştireceğini hatırlatan Kemal Köprülü, ''Bu tarz yaklaşımlarla sorunları kronikleştirmemeliyiz. Türkiye'den bütün sorunları bir gecede çözmesini beklememeliyiz'' dedi.
Köprülü, AB'ye Türkiye'de oluşacak bir istikrarsızlığın bütün bölgeyi etkileyeceği uyarısında da bulundu. AB'den Türkiye'nin risklerini değil, genç dinamik eğitimli nüfusuyla AB'ye katacaklarını hesaplamasını da isteyen Köprülü, Türkiye'nin önümüzdeki 10 yılda göstereceği performansın büyük önem taşıdığına da işaret etti.
Konuşmacılardan Rebecca Tinsley ise daha ziyade insan hakları konusunda yaptığı eleştirilerle dikkati çekti. Konuşması boyunca Güneydoğu Anadolu bölgesinden ''Kürdistan'' diye söz etmekte ısrar eden Tinsley, Türkiye'nin artık ''Geceyarısı Ekspresi''ne konu olan ülke olmadığını, ancak her şeyin mükemmel gittiğini söylemenin de imkansız olduğunu savundu.
Yasaları değiştirmenin yetmediğini, uygulamanın da önemli olduğunu belirten Tinsley, özellikle düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda büyük handikaplar bulunduğunu iddia etti.
Tinsley, düşüncelerini yazı veya konuşma yoluyla ifade eden çok sayıda gazetecinin hapishanelerde yatmakta olduğunu, pek çoğunun da yargılanmakta olduğunu öne sürerken, Türkiye'de hala ''derin devlet''in de varlığını sürdürdüğünü iddia etti. ''Bu kesim zaten AB'yi de istemiyor ki faaliyetlerini rahat rahat sürdürsünler'' iddiasında bulunan Tinsley, ''Türkiye hukuk devleti olmaya çalışıyor ama maalesef hala bir polis devleti olmaktan kurtulamıyor'' diye konuştu.
Bu eleştirileri yanıtlayan Norman Stone, Türkiye'de düşünce ve ifade özgürlüğü bulunmadığı iddialarına karşılık pek çok kitapçıda hertürlü iddiayı ve şikayeti içeren pek çok kitap satıldığını belirtirken, ''Bakınız Avrupa'da insan hakları karnesinden şikayet edilen üç ülke var, bunlar da İngiltere, İtalya ve Türkiye'dir. Neden? Çünkü bu ülkelerde hala devlete karşı sürdürülen bir gerilla savaşı var'' dedi.
Köprülü de bir soru üzerine, Türkiye'de kamuoyunun son derece hassas ve aktif olduğunu, hükümetin zina yasasını AB'den değil, halktan gelen tepkiler üzerine geri çekmek durumunda kaldığını söyledi.
Kamuoyunun terörist Öcalan'ın yeniden yargılanması yolundaki taleplere tepki duyduğunu belirten Köprülü, AB'yi bu konuda uyardı. Tinsley, verilen bütün bu yanıtlara rağmen, ''her şey gerçekten değişmeden Türkiye'yi AB'ye alırsak, orada olabilecek gerçek değişimi engellemiş oluruz'' görüşünü savunmaya devam etti.
Stone ise Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu bölgesinde askerin terör örgütü PKK ile bir savaş içinde olduğunu, bu savaşın güçlüğünü İngilizler'in de çok iyi anlaması gerektiğini vurguladı. Stone, ''Güneydoğu Anadolu'da hayatını kaybeden 30 bin kişiyi devlet değil PKK öldürdü'' dedi.
Bu arada panel yönetiminin Türkiye konusunda yapılan eleştirilere karşı eleştirilerle yanıt vermeye çalışanların konuşmalarını engellemesi de dikkat çekti.
|
|
|
|
|
|
|
|
|