İzzet'lü kuyruk acısı
Başbakan Erdoğan'ın İzzet Baysal Üniversitesi'nde karşılaştığı YÖK'sü çirkinlik bana yıllar önce tam ortasından tanığı olduğum bir ' seçkinci küstahlığı'nı hatırlattı. Gazetelerin bayramlarda yayınlanmadığı, ANAP'ın henüz çiçeği burnunda iktidar olduğu günlerdeyiz. Ramazan sonunda iki gün, Kurban'da üç gün fazladan tatil yapıyoruz. Ancak biz Tercüman'ın Yurtdışı Baskılar servisinde çalıştığımız için bayramda mesaideyiz. Aynı tesislerde Bayram gazetesi yayınlandığı için bazı meslektaşlarımız da yan servislerde görev yapıyor ama ortalıkta olağan günlerin yoğunluk ve hareketliliği yok. Arada 'önemli' adamlar Bayram gazetesine tebrik ziyaretine geldikçe bizim servise de uğramak nezaketini esirgemiyorlar. Bir keresinde İstanbul'un yeni seçilen başkanı Bedrettin Dalan, merhum patron Kemal Ilıcak ve yine merhum bir meslek büyüğümüzle birlikte bizi de ziyaret halkasına dahil ediyorlar. (Nakledeceğim ' kalıp öykü' içinde meslek büyüğümüz çok hoş durmayacağı için adını zikretmiyorum. Nasılsa hikayenin Dalan başta olmak üzere birkaç tanığı henüz hayatta.) Ayağımıza kadar gelen bu ekabire saygıda kusur etmemeye ve naçizane ikramda bulunmaya çalışırken işimizi de yürütmeye, o zamanki basın teknolojisi gereği Almanya'ya ' matris' yetiştirmeye çabalıyor ayrıca misafirlerimizin aralarında gelişen konuşmalara kulak veriyoruz. Bir ara Dalan meslek büyüğümüze bir öneride bulunur: - Başkan, Kemal bey yıllar önce Babıali'den çıkarak buraya (Topkapı'ya) geldi ve sıkışıklıktan kurtuldu; gelin bütün sektörü geniş bir alana çıkaralım. Mesleki başkanımız, İstanbul'un başkanına şöyle tepeden bir bakar: - Nasıl olacakmış o? Ben size havaalanı yakınlarında, İkitelli'de bedava arsa vereyim, geniş mekanlarda yeni tesislerinizi kurun. Bizim başkan yine azami heybetiyle inkarcı bir ifadeye bürünür: - Havaalanına yakın olmayı anladık da, İstanbul taşrasına gazete götüren kamyonlarımız ne yapacak, onlar da uçacak mı? Dalan sabırlı ve saygılı bir üslupla devam eder: - Onları Boğaziçi köprüsüne sokmaya gerek kalmayacak, çünkü İkitelli'den yeni çevre yoluna, oradan ikinci köprüye yönelecekler. Meslek büyüğümüz daha da küçümseyici bir tonla burun büker: - Hangi köprü, hangi çevre yolu? Boğaz'a ikinci köprünün temeli çok yakında atılacak ve 1988'de çevre yolları ile birlikte kesin olarak hizmete girecek. O an başkanımızın suratında beliren alaycı ifade ve dudaklarından dökülen sözler hala kulaklarımda çınlar: - Neeh?! İkinci Köprü ha? O artık 1988'de mi hizmete girer, 2088'de mi, hiç belli olmaz. Tabii köprü, bu tutum karşısında sükunetini koruyan Dalan'ın söylediği tarihte hizmete girer, gazeteler Cağaloğlu'ndan ayrılıp İkitelli'nin yolunu tutar, ' medya plaza' çağı başlar. Bu konuşmaya tanık olduğum gün servis arkadaşlarıma şöyle demiştim: - Mesele, gazetecinin kamu yöneticisine karşı sergilediği kaba bir ukalalıktan ibaret değil. Bu, seçkinci aydının sağ siyasetçilere, dolayısıyla sade Anadolu insanına, toprağın efendisine karşı alışkanlık edindiği küstahlıktır. Belediye Başkanı Dalan ANAP'tan değil de Halkçı Parti'den ( o günün CHP'si ) seçilseydi kesinlikle böyle bir saygısızlığa muhatap olmazdı. Bu bir ' kalıp öykü'dür ki, seçkinci aydının ilkellikteki istikrarını yansıtır! Erdoğan eğer bildiğimiz ' Milli Görüş' menşeli bir siyasetçi değil de, CHP'li bir başbakan olsaydı aynı rektör, şimdiki gibi ' davet emrivakisi' gerekçesi ile aynı tutumu sergileyebilir miydi? Olayın sırrı buradadır. Seçkinci aydın, kendisinin oy vermediği ama halkın sevip iktidara getirdiği siyasetçileri hazmetme konusunda İsmet Paşa'nın hezimete uğradığı 1950'den (aslında 1946'dan) bu yana bir arpa boyu yol alamamıştır. Burada Erdoğan'ın halk teveccühüne layık olup olmadığı ayrı konudur. Onun kararını yine halk verecektir. Tabii ki eleştiri, aydının hem hakkı, hem de görevidir. Ancak nihai değerlendirme yetkisi seçkinci aydının değil, halkındır. Doğrusu bu beylik, bu basit, bu temel demokrasi kuralını hazmedemeyen seçkin aydınımızın her fırsatta ' kuyruk acısı' yansıtıp durması beni şaşırtmıyor. Dalan'lı öyküden bu yana seçkinci kafanın yerinde saymaya devam ettiğine dair sayısız örneği gözleyip duruyorum. Yenecek daha kırk fırın ekmek var.
|