| |
|
|
Okurlar da yazarların önünde ufuk açmalıdır..
Diktatörlüklerde bir kişi akıllı ve öngörülü olursa ülke ileri gidiyor, gelişiyor. Demokrasilerde ise, tüm seçmenlerin ve sivil toplumun akıllı, öngörülü ve sorumlu olması gerekiyor gelişmek için. Bu nedenle siyasetçilerin, medyanın, üniversitelerin ve aydın düşünce odaklarının, ülke kamuoyuna dünyanın gerçek gündemini sürekli hatırlatması şart. Ayrıca içinde bulunulan "Bilgi ve İletişim Çağı"nda, eğitim ve öğrenim, ömür boyu devam eden bir süreç. Üniversite diploması alıp edindiğiniz ve ihtisasını yaptığınız mesleklerin bile, hemen her yıl alfabeleri yeniden yazılıyor. Toplumların bu süreçte eski bilgiler ve bakış açıları ile dünyayı algılamaya çalışması, demokrasinin itici gücü olan "Halkın Bilinci" olgusunu negatif bir etken haline dönüştürüyor. Politikacılar ülkenin önünde ufuk açmak, dünya ile aynı titreşim katsayısını yakalamak yerine, popülizmi, şovenliği, orta karar olmayı tercih ediyorlar. Aynı durum biz gazete köşe yazarları için de söz konusu değil mi? Bu çağda bir ülkenin düşünenleri sadece "Türban" konusundaki tartışmalarla vakit geçirirlerse, harcanan zamana yazık olmaz mı? Veya ulusal televizyon kanallarının en çok izlenen saatlerinin ya pembe ya da mor dizilerle, yahut gelinkaynanadamat tartışmaları ile doldurulması, kültüre, bilgiye, çağdaş gelişmelere ancak gece yarısı sabaha karşı vakit ayrılması ayıp değil midir? Kaç gündür e-mail kutum, "Spam" denilen çöp mektuplarla doluyor. Bunlar ya Galatasaray'ın Seyrantepe'yi almasına kızan Fenerliler, ya Fener'in Saracoğlu'nu ucuza kapatmasına sinirlenen Galatasaraylılar, ya da Fener maçında hakemin yaptığına öfkelenen Trabzonsporlular tarafından gönderiliyor. Sanki ülkede iki milyon genç ÖSS'ye girmeyecek ve bunlardan 1 milyon 800 bini dışarıda kalmayacak gibi bir durum var. Bu trajedi, bir maçtaki hakem kararı kadar ilgi çekmiyor sanki. Bereket siz sayın okurlarım arasında, yurt ve dünya gerçeklerini izleyip, beni bu konularda daha fazla düşünmeye, araştırmaya, okumaya zorlayanlarınız da var. Bunlardan biri şu anda Kanada'da bulunan Sayın Prof. Dr. Aygen Törüner. Yazdıklarını çok özetle aktarayım: - Bugün ÖSS'ye, kazananların okuyacağı fakültelerdeki başta anlı şanlı profesörler olmak üzere tüm öğretim üyeleri girse, bunların yüzde 95'i kendi dallarıyla ilgili bölümler de dahil sınavı kazanamazlar. Normal eğitim kanallarının üzerinde yasallaştırılmış olan ve "Dershane" denilen hortum düzeni milyonlarca aileyi sömürüyor. - Ne arızalanan arabanızı, ne bilgisayarınızı bir mühendis onarmaz. Bugün bir orduda subay sayısının altı katı astsubay olmazsa o orduda işler yürümez. Yani Türkiye artık teknik destek personeli yetiştirebilmek için meslek ve teknik okullar reformunu yapmak zorundadır. Kanada'da evinize çağıracağınız bir tesisatçının saat ücreti 40 dolardır ve geliri bir mimarın gelirinden fazladır. İyi bir şefin, bir ahçının geliri de öyledir. - Eğitim reformu için, üniversiteleri kontrol altına almak amacıyla kurulmuş olan YÖK kapatılmalı, bunun yerine "Üniversiteler Arası Danışma ve Koordinasyon Kurulu " oluşturulmalıdır. Bu kurulun tek görevi ülke çapında kaynak israfını önlemek ve ihtiyaç dışı meslek personeli yetiştirilmesini önlemek olmalıdır. - Lise eğitimi mükemmelleştirilmeli, üniversiteye girişte sorulacak sorular lisede öğretilenlerin dışında olmamalıdır. Bağımsız üniversiteler de uluslararası akreditasyon sistemleri uyarınca kaliteyi yakalamalı, bu kaliteyi yakalamak için kendi giriş sınavlarını kendisi yapmalı, kontenjanlarını kendisi belirlemelidir. - Quebec'te (Kanada) 12 yıllık zorunlu ilk ve ortaöğrenim sonrasında, eğitime devam etmek isteyenler için iki yıllık zorunlu bir ara eğitim var. C.E.G.E.P (Centre d'Etudes Generales et Professionelles) denilen bu iki yılda "Etudes Generales"e üniversiteye, "Etudes Professionelles"e ise meslek ve teknik okullara gidecekler devam ediyor. Bunların not ortalamaları, üniversite ve meslek yüksek okuluna girişte etkili oluyor.
|