|
|
Devletçilik, Erdemir için anlam ifade ediyor mu?
Türkiye'nin en önemli şirketlerinden birisi hiç kuşkusuz geçen yıl 4.5 katrilyon liralık (3.3 milyar dolar) ciro yapan Erdemir. Diğer adıyla Ereğli Demir Çelik Fabrikası'nın yönetimini belirleyen kamu hisselerinin satışı konusunda siyasilerinde katıldığı büyük bir tartışma yaşanıyor. "Satılacak" "satılamaz" ekseninde süren tartışmanın taraflarına "yabancı sermaye düşmanı" veya " yabancı sermaye hayranı" şeklinde etiketler yapıştırıyoruz. 'Yabancı sermayeye evet' diyenlerin, Erdemir'in yabancı bir firmaya satılmasına karşı çıkması, çelişkili bir durum mu? Açık söylemek gerekirse, emin değilim. Niçin karşı çıkmalıyız? Ya da niçin yabancıları sorun olarak algılamamalıyız? Genelkurmay Başkanlığı'nın dün düzenlediği, "Bilgi Çağında ve Teknolojik Gelişmeler Işığında Toplum, Yönetim, Yönetici ve Lider Yaklaşımları" sempozyumunun ilk bölümünü izledim. Genelkurmay 2'nci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un yaptığı sunumun "devletçilik" ile ilgili bölümü konumuzla yakından ilgiliydi. Başbuğ şöyle bir tespit yaptı: "Atatürk'ün sözleriyle devletçilik, 'Türkiye'nin uyguladığı devletçilik sistemi, 19'uncu asırdan beri sosyalizm kuramcılarının ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye'nin ihtiyaçlarından doğmuş bir sistemdir.' Onun bu sözlerinde de devletçilik anlayışındaki hakim faktörün Türkiye'nin ihtiyaçları olduğu görülmektedir. 21'inci yüzyılın ilişkiler ağında tam bağımsızlık kavramı üzerinde de düşünmek zorundayız. Ulusların egemenlik haklarının belirli bir alanını, kendi arzusu ve kendi iradesiyle, o kuruluşun karar mekanizmalarında yer alması kaydıyla ve o kuruluştan kendi arzusuyla çekilebilmesi mümkün olduğu sürece, uluslararası bir kuruluşa devretmesi acaba tam bağımsızlığı zedeler mi? Sanırım bu soruyu tartışmalı ve bir uzlaşıya varmalıyız. " Erdemir'e dönersek, bu şirkette kamu hisselerini satışı devletin çelik üretiminden tamamen çıkması anlamına geliyor. Hisselerin yabancı firmalara satılması ise Türk çelik pazarının yabancı firmaların kontrolüne girmesi demek. İki satış yöntemi arasında ciddi fark var. Türkiye'nin kendi ihtiyacından doğan devletçilik anlayışı, yetersiz sermaye birikiminden ve sanayileşmemiş olmasından kaynaklanıyordu. Özel sektörü olmayan bir ülkede, kim fabrika kuracaktı? Bugün özel sektör var. Ancak Türk özel sektörü devasa boyutlara ulaşmış kamu kurumlarını satın alabilecek sermaye birikimine yine sahip değil. Dün kuramıyordu, bugün ise alamıyor. Devletin görevi, kapitalist sistemin özünü oluşturan ve sermaye birikimi elde edebilen özel sektör kuruluşularını (yerli) yaratmaktan geçmiyor mu? Peki bu birikim nasıl olacak? Bakkal dükkanı işleterek, taşeronluk yaparak, binlerce insanı çalıştıran, ülkesine yatırım yapan teknoloji geliştiren ve global marka olabilecek firma ve işadamları yaratılabilir mi? Kimimiz, bu noktada şu soruyu sorabiliriz: Küreselleşen dünyada halka açık yerli şirketler yaratmak, onları güçlendirmek zorunda mıyız? Farklı ve etkili sesler olmasına rağmen ben bu soruya "evet" yaratmalıyız yanıtını veriyorum. Devlet, politika üreterek, kendi ulusal pazarlarını ve o pazarda yaratılacak katma değeri yine yerli firmalara devretmeyi esas olarak benimsemeli. Bu misyon bazen devletin kısa vadeli yüksek gelir elde etme amacıyla çelişebilir. Ancak uzun vadeli çıkarlar acısından Koç'un, Doğan'ın, Ciner'in, Sabancı'nın, Çolakoğlu'nun ve isimlerini sayamayacağım yüzlerce Türk firmasının ve Türk müteşebbislerinin sermaye biriktirmesi bu ülkenin lehine olduğunu düşünenlerdenim. Belki çelişkili gelecek... 'Türk Telekom için ancak 300 milyon Euro ayırabilirim' diyen İtalyan telekom şirketi TIM'in bu açıklamasını, 18 milyon abonesi olan Türk Telekom'u "ölmüş eşek fiyatına alma isteğine bağlıyor ve şiddetle kınıyorum. Buna rağmen, aynı Türk Telekom'un gerekirse sıfır değerle, gerekirse, Türk Telekom'un kendi kaynakları ile ödenmek kaydıyla 20 milyar dolar bedelle Türk ortaklı yapılara devredilmesini de kabul edebilir buluyorum... Kim alırsa alsın diyenlerdenseniz, önerim, Erdemir hisselerinin borsa satılmasıdır. Hiç değilse yerli veya yabancıların hisse toplayarak yaratacakları "hakimiyet kavgası" küçük yatırımcılara yarar, hisseler yükselir, yatırımcılar para kazanır. Bu da bir sermaye birikimi sayılmaz mı?
|