Gün yiyen ejder
Geçtiğimiz haftanın sonu ve bu haftanın başındaki 48 saate üç anlamlı (!) günü sığdırmak durumunda kaldık: Avrupa Günü, Anneler Günü, Rusya'nın Zafer Günü . Bu gidişle 365 adet güne sığamayacağımız için ya yeni bir takvim icat edeceğiz yahut ' ince kıyım' özel günlere doğru yürüyeceğiz. Mesela bir tek günü, farz edelim Haziran'ın 2'sini üçe böleceğiz ve böylece kuşluk vaktine kadar Kaynanalar Günü, kuşluk vaktinden ikindiye kadar Enişteler Günü, ondan sonrasını Yengeler Günü diye kutlayacağız. Dünyalıya her gün bayram! Gezegenimiz sağlıklı şartlarda yaşanabilir olmaktan çıkarken, açıkçası üstünde oturduğumuz hayat kızağı altımızdan kayıp bizi çamurların üstüne bırakırken eğlen babam eğlen! Nedir, ne oluyoruz? Kutluyoruz efendim. Asrın başındaki İstanbul ahalisi gibi. Hikâye bu ya; o günlerde bir sokak gösterisine katılan vatandaş herkes gibi ' Yaşasın Hürriyet' diye haykırıyor. Zamanın muziplerinden biri, slogan atan kişinin ne dediğinden bile haberdar olmadığını sezince sokulup soruyor: - Arkadaş anlayamadım, sen kim için yaşasın diye bağırıyorsun? - Canım yaşasın işte, ha Padişah atamız, ha Hürriyet babamız. Meğer Hürriyet'i bir yiğit devlet adamı zanneder imiş. Kutluyoruz ama neyi? Ha Kaynanalar Günü'nü, ha Çevre Günü'nü, ne fark eder, maksat kutlama olsun!
İnsanoğlu ' aralıksız merasim' çağını zorluyor. Bu kafa ile takvimdeki günler ve günlerdeki saatler dolduğunda sözgelimi bir başbakana nasıl program yapacağız? Herhalde önce o günkü dahili ve harici merasimlerin listesini yapacağız. Bakacağız ki o gün İtalya'da başbakanın takımının sezon açış töreninden arka bahçedeki kiler masraf çizelgesi ni denetlemeye kadar öylesine çok iş var ki devlet işlerini emanet ettiğimiz zatın defi hacete bile vakti kalmıyor. Bu sefer mevcut merasimleri birer birer ayıklayacağız ve yeniden makul bir tören katsayısına döneceğiz. İnsan budur; şehvet kamçılayan angaryalara köküne kadar dalıp gider. Ne zaman ki bütün angaryalara yetişemeyeceğini anlar, o zaman sıfırdan düzen kurmaya başlar, belki tamamen eskiye döner.
Moskova'da Rusların özel günü için onca devlet adamının toplanışını dünyanın ciddiyeti ile mütenasip bir eğlence olarak izliyorum. Soğuk Savaş'ın sonuna kadar dünyanın yarısına hükmeden Rusya, Amerika ile zoraki barışının gölgesinde ' hatırını gözeten' liderlerin sayısını tespit etmeye çalışıyor. Sonuçta bayağı bir gösteriş de yapmış sayılır. Şerrinden korkan veya hükmettiği ormanın bereketine sulananlar, yaralı da olsa ona ' büyük ayı' muamelesi yaparak gururunu okşadılar. Peki hasıl olan ne? Bunca merasim, bunca gösteriş, bunca angarya insanlığa ne kazandırıyor? Saymakla bitmez ki: - Liderler arasında özel dostluklar kurulmasını sağlıyor. - Devletleri birbirine yaklaştırıyor. - Asık yüzlü devlet temaslarına bir ölçüde magazin katıyor. - Çeşitli siyasi veya diplomatik sorunlar yüzünden birbirleriyle görüşemeyen liderler arasında diyalog kurulmasını temin ediyor. Tamam, saymakla bitmez de, sonra ne oluyor? Sözgelimi, dünyayı yaşanmazlaştıran çevre kirletmeciliğinden yana samimi bir rahatsızlık duygusu bu devletlular katına uğruyor mu?
Gelişen iletişim teknolojisi, herkesin birbirini izlemesini sağlayarak dünyayı köye dönüştürünce aslında hepimiz resmileştik. Böylece resmi ilişkilerin derin boşluğunu daha iyi algılar olduk. Şimdi çok iyi hissediyoruz ki, böyle bir dünyada gerçekten sivil olabilmek için büsbütün sıradanlaşmaktan, Hazret-i Peygamber'in Eba Zer gibi bazı arkadaşlarına tavsiye ettiği ' dağlara çıkmak'tan başka yol yok. Zavallı dünyanın zavallı insancıklarını idare ettiklerini zanneden liderler acaba kendilerini birer konu mankeni yapan tılsımı ne kadar biliyorlar? O tılsım, ' yükseltilen diplomatik ilkesizlikler' çadırını kurduran küresel Karun'ların sermayesindedir. Paralar bu yolla büyük havuzlara akıyor, günler böyle torbaya giriyor. Ne var ki, 365 günü yutmak da küresel ejderi doyurmayacak.
|