| |
Moskova sürprizi
Başbakan Erdoğan dün Kızıl Meydan'da İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 60'ıncı yıldönümü törenlerini izlerken, İsmet İnönü'nün ünlü sözünü anımsadı mı acaba? Savaş yılları boyunca kaynakların orduya aktarılması nedeniyle yaşanan kıtlıktan kendisini sorumlu tutanlara şöyle demişti: "Sizi belki aç bıraktım ama babasız bırakmadım..." Gerçekten de müttefikler az uğraşmamışlardı Türkiye'yi savaşa sokmak için. İlk girişimi İnönü ile 30-31 Ocak 1943'te Adana'da gizlice bir araya gelen İngiltere Başbakanı Winston Churchill yapmıştı. Onu yine Churchill'in savaşın sonunun artık belli olmaya başladığı 2 Aralık 1943'te, bu kez Kahire'de İnönü'yle görüşmesi izlemişti. 1944 Şubat'ında müttefiklerden üçüncü çağrı gelmişti: Savaşa katılın, hava sahanızı ABD ve İngiliz filolarına açın. İnönü yine ipe un sermişti: "Prensip olarak müttefiklerin yanında savaşa girmeye olumlu bakıyoruz. Ama ordumuzun donanımı yeterli değil, öncelikle eksiklerimizi tamamlamalısınız. Ayrıca savaş sonrası Avrupa'nın siyasal durumu belirsiz. O konuda da anlaşmaya varmadan savaşa giremeyiz." Çünkü Türkiye'nin Sovyet nüfuz alanına sokulmasından çekiniyordu İnönü. Uzatmayalım. İnönü, savaşın bitimine sadece iki ay kala Almanya'ya savaş ilan etti. Müttefik orduları Berlin kapılarına dayandıkları sırada. Yani sembolik olarak. Pratikte hiçbir sonuç vermese de dün Erdoğan'ın savaşın galiplerinden birinin temsilcisi olarak Kızıl Meydan'daki törenlere katılmasını sağladı. Az şey mi?
Davet içinde davet var Putin'in her ayrıntısıyla bizzat ilgilendiği törenler, Sovyetler Birliği'nin gücünün doruğunda olduğu 1965-1975 arasındaki Brejnev dönemi kutlamalarından farksızdı. Yine orakçekiçli kızıl bayraklar dalgalandı, Sovyet milli marşı yeri göğü inletti, Savunma Bakanı Ivanov, Sovyet yapımı üstü açık ZIL'de (Sovyet liderleri için özel olarak üretilen limuzin) tören kıtasını selamladı, kızıl ordunun kahramanlık öyküleri anlatıldı uzun uzun, savaşta 27 milyon kurban veren Sovyet halkının fedakârlığı göklere çıkarıldı... Sovyetler'den miras kalan etki alanına ABD'nin el atmasından duyduğu rahatsızlık her geçen gün daha da artan Putin, hâlâ "Süper güç" olduğunu kanıtlamak için böylesine görkemli bir program sahnelemişti. Ancak Başkan Bush'u etkileyemedi. Tam tersine Bush, törenlerden önce Moskova'da insan hakları için mücadele veren sivil toplum örgütleri temsilcileriyle görüşerek Kremlin'e meydan okudu. Sonra baş başa görüşmede Putin'le didişti... Ve o sinir savaşının ardından Kremlin'deki davette karşılaştığı Erdoğan'a "Hello"yu çakıp "Sizi bekliyorum" deyiverdi. Başbakan'ın danışmanlarından Dışişleri'ne kadar geniş kesimin nice zamandır yürekleri ağızlarında bekledikleri müjdeydi bu. Ve bekleyiş süresince neler neler söylenmemişti... Yok, Beyaz Saray hükümetin son dönemdeki politikalarından duyduğu rahatsızlık nedeniyle Erdoğan'ın randevu talebini yanıtsız bırakıyormuş. Yok, AK Parti'nin ABD'de yıldızı sönmüşmüş. Yok, Yunanistan Başbakanı Karamanlis'in randevu talebi hemen kabul edilirken Erdoğan'ın bekletilmesi, iki ülke ilişkilerindeki krizin göstergesiymiş... Buyurun. Ankara'dan uçurulan o balonlar Moskova'da Bush'un bir çift lafıyla sönüverdi! Gerçi tarih belli değil ama hiç değilse tarihin tarihi alınmış oldu! Erdoğan şimdi Gilbert Becaud'nun o ölümsüz parçası "Nathalie"yi günlerce mırıldansa hakkı var. Tabii biraz değiştirerek: "Kızıl Meydan hıncahınç doluydu ve önümde Bush yürüyordu..."
|