Üçüncü dünya savaşı!
İkinci Dünya Savaşı, dünyanın son "topyekûn" savaşı mıydı sizce? Savaşın resmen sona erdiği 9 Mayıs 1945'ten sonra geçen 60 yıl boyunca, belki onlarca savaşa sahne oldu yaşadığımız dünya. Yüzbinlerce insan öldü yeryüzünün dört bir köşesinde. Lakin... Adına "Dünya Savaşı" denilebilecek kapsamda ve boyutta bir savaş yaşanmadı. Acaba? Oysa... Bizim çocukluğumuz ve gençliğimiz; sürekli gündemde tutulan sanal bir karabasanın, "Üçüncü Dünya Savaşı" kâbusunun gölgesinde geçti. Her an çıkabilirdi büyük savaş. Her an füzeler yağabilirdi başımıza. Her an dünyanın bir yerine, hatta memleketimizin kalbine "atom" bombaları düşebilirdi. Daha ilk okuldan başlayarak; "sivil savunma" derslerinde ve kurslarında, olası nükleer saldırılardan nasıl korunacağımız öğretildi bize. Saldırının nereden geleceği konusunda da hiç bir şüphe yoktu: Saldırı "kuzey" den gelecekti. Nükleer füzelerle çepeçevre sarılmıştık biz. Korkular, okullardaki "kurslar" la da sınırlı kalmadı. Biz büyüdükçe bize sunulan "tehlike ve tehditler" in de boyutları büyüdü... Ya da... Büyütüldü. Zaman zaman patlayan krizler "yüreğimizi ağzımıza" getirdi. Örneğin, ABD'yle Sovyetler arasındaki "Küba Krizi" nin bizi doğrudan ilgilendirdiğini düşündük. Ya da... Böyle düşündürüldük. Yetmedi: Ülkenin en "görmüş-geçirmiş" devlet adamları; "Komünizm bu kış gelecek!" uyarısında bulundular. Bu kış değilse de bir sonraki kış mutlaka... Füzeleriyle birlikte elbette... Sonra gün geldi, yaşayacağımız felaketin "manzarası" da önümüze sunuldu beyaz perdedeki sanal görüntülerle. "Ertesi gün-The Day After" soğuk savaşın son zamanlarının en çok gişe yapan "korku" filmiydi.
Aradan epey bir zaman geçti. Çocukluğunda "nükleer füze saldırısı" dersleri alan öğrenci; gazeteciliğinde soğuk savaşın son liderleri, Gorbaçov ve Reagan'ın "nükleer füzeleri imha" zirvelerini de izledi yerinde. Reykjavik'te, Washington'da, Londra'da, Roma'da... Üçüncü Dünya Savaşı korkusunun temelsiz olmadığını öğrendi rakamlarıyla. Ama... Aynı zamanda Üçüncü Dünya Savaşı'nın aslında hiçbir zaman gerçekleşmeyecek boş bir vehim olduğunu da gördü, içine girince. Nükleer Dehşet Dengesi'nin terazisinde, aslında "savaş tehlikesi" sıfırlanırken; birileri çok sıfırlı zenginlikleri katmıştı hanesine. Bedeli dünyanın büyük çoğunluğunun aç kalması; dünyanın bir bloğunun da yoksulluk ve yolsuzluk batağına ve çöküşe sürüklenmesiydi. Hikâye buydu. Ve bize bu hikayeyi "nükleer saldırılardan korunma" derslerinde hiç kimse anlatmamıştı.
Belli ki bunun için kimse kimseden özür dilemeyecek. Almanya Başbakanı Gerhard Schröder'in İkinci Dünya Savaşı için yaptığını; hiç kimse, başka bir boyutta yıkıcı etkileri olan "Üçüncü Dünya Savaşı Kâbusu" için yapmayacak. Schröder'in, "Almanlar eliyle ve Almanlar adına Rus halkı ve diğer halklara verilen acılardan dolayı af diliyoruz. 27 milyondan fazla insanın kaybı ve kelimelerle anlatılamayacak kadar büyük olan yıkım eski Sovyetler Birliği için 2. Dünya Savaşı'nın korkunç sonucuydu." sözlerini söylemeyecek.
Çetin Altan da diyor ki: "Diş ağrısı aslında dört ayak üstünde olmamakla ilgilidir. Mesela diş ağrıları olmaz aslanda, kaplanda. Biz insanlar ayağa kalkmışız. Enerji beynimize gitmeye başlamış ve ölüm bilinci oluşmaya başlamış." Ne ilgisi mi var? Sizin hiç dişiniz ağrımadı mı?
|