|
|
Yoğun bir haftadan geriye kalan
İstanbul geçen hafta birçok toplantıya ev sahipliği yaptı. Asya Kalkınma Bankası, Forum İstanbul, Türk-Alman İşadamları Kongresi, Türk-Arap İş Formu bunlardan bazılarıydı. Ayrıca toplantıya katılan uluslararası kuruluşlar, bankalar ve işadamları davet ettikler konuşmacılar ile seçilmiş gruplara adeta fikir ziyafetleri çektirdiler. Bu özel konuşmacılardan birisi de ABD'nin Berkeley California Üniversitesi profesörlerinden Barry Eichengreen'di. Uluslararası finansal mimari konusunda akıl danışılan akademisyenlerin başında gelen Eichengreen, bir bankanın davetlisi olarak 24 saatliğine San Fransisco'dan İstanbul'a geldi. Sermaye akımlarını anlattı ve gitti. Asya Kalkınma Bankası toplantılarında tartışılan en önemli konu, Çin parasının esneklik kazanıp kazanmayacağı idi. Çin Maliye Bakanı ve Merkez Bankası ilgililerinin de bulunduğu bu toplantıda, bir çok kişi kendilerinden "tüyo" beklediler. Tabii ki alamadılar. Görüştüğüm ve fikirlerine güvendiğim bazı gözlemciler ise Çin'in döviz kuru rejiminde değişik yapılmasını kaçınılmaz olarak görüyorlar. Hatta bazıları, 1 Mayıs İşçi Bayramı'nın Çin Halk Cumhuriyeti açısından özel bir gün olduğu düşüncesiyle Renminbi'nin "revalüe" edileceğini bile bekliyorlardı. Olmadı. Konu şimdi, esnek döviz kuru politikasına en fazla karşı çıkan Çin Sosyalist Partisi'nin direncinin kırılması noktasına odaklanmış . Partinin yöneticileri ise bunu konuşmak dahi istemiyorlar. IMF Birinci Başkan Yardımcısı Anne Krueger, bildiğimiz şeyleri bir kez daha tekrarladı. Yüksek düzeydeki kamu ve dış borçların azaltılması, faiz dışı fazlanın tutturulması ve yapısal reformların devamı "üçlemesi", konuşmasının her zamanki temasıydı. Ancak, asgari ücretlerle ilgili olarak söylediği basında yer alan cümleler bir talihsizlikti ve Sayın Krueger'in diplomasi konusundaki boşluklarını ortaya koydu. Forum İstanbul toplantısının bir oturumunda Şubat-2001 krizinin nedenlerine ilişkin yapılan bazı yorumlar ise ilginçti. Krizlerin nedenleri ile tetiklenmelerini bir birbirine karıştıranların, "Anayasa kitapçığının atılması kriz nedeni değildir" şeklindeki değerlendirmeleri tebessümle karşılandı. Bazı yerlere mesaj niteliği taşıyan bu değerlendirmeler, gerçekleri de yansıtmıyordu. Kuşkusuz, ara sıra Brezilya ile yer değiştirsek de, 90'lı yılların büyük çoğunluğunda, krize düşecek bir numaralı ülke olarak gösterilen Türkiye'de krizin nedenleri değişikti. Toplumun bir çok kesimi içinde bulunulan durumun farkındaydı. İncecik bir ipin üzerinde yürümeye ulusça gayret ediliyordu. Yumuşak bir inişle ve kimsenin başı gözü fazla yarılmadan sorunun çözülebilmesi için büyük çabalar sarfedilen bir ortamda, Anayasa kitapçığını fırlatarak tetiği çekmek, kriz çıkarmakla eşitti. Bu gerçeğin farkına varılmadan oluşan "Anayasa olayı" krizin nedeni değil ve fakat tetikçisiydi. "Bu olay olmasaydı, mart ya da nisan ayında da kriz çıkardı" görüşleri ise falcılıktan öteye geçemiyordu. Toplantıların en dikkati çeken kişisi ise hiç kuşkusuz, Çek Cumhuriyeti Başbakanı Vaclav Klaus oldu. Davranışları ve fikirleri ile bize gerçek bir devlet adamlığının örneklerini sergiledi. Bu toplantılara katkıda bulunanları tek tek kutlamak gerek.
|