| |
|
|
"Köprü ülke" olmak bıktırmaya başladı..
Başbakan Erdoğan Forum İstanbul'daki konuşmasında Türkiye'nin dünyadaki yerini anlatmak için şöyle dedi: -Batı'nın en doğusundaki ve Doğu'nun en batısındaki ülkeyiz! Aslında bu söylem "İki arada kaldık" demenin şiirsel ifadesi olarak da algılanabilir. Açıkçası sürekli Doğu ile Batı arasında "Köprü" olarak kalmak fazla iç açıcı bir durum değildir. Bu konumun yarattığı insan modeline baktığınız zaman, köprü olmanın olumsuz yan sonuçlarını görebilirsiniz. Örneğin demokrasiyi Batı'dan alırsınız. Ama bunu öylesine doğulu biçimde yorumlayıp uygularsınız ki, Batı'da da Doğu'da da benzerine rastlanmayan bir model çıkar ortaya. "Kuvvetler Ayrılığı"nı alırsınız mesela Batı'dan. Demokrasinin " Geçiş Dönemi " denilen aralarında kuvvetler ayrılığı "Kara-Hava-Deniz Kuvvetleri" şekline girer. Demokrasinin sivil dönemlerinde de kuvvetler o kadar çoğalır ki, yasamayürütmeyargı erkleri yanında "Çankaya-YÖK-Genelkurmay-Anayasa Mahkemesi-CHP" gibi erkler de, ana erklere eşdeğer konumda "Statüko"nun bekçileri olarak yerlerini alırlar. Böylece seçilmiş iktidarlar muhalefetmiş, seçilmemiş ya da atanmış politokratlar da iktidarmış gibi davranır. Ülkeyi ve rejimi seçilmiş politikacıların yarattığı tehlikeye karşı korumak için, ne Batı'da, ne de Doğu'da görülebilecek kuvvet dengeleri oluşur. Örneğin bu "Köprü Ülke"nin başbakanları, dünyadaki eşitsizlikleri falan kıyasıya eleştirir. Ama iş Türkiye'deki durumlara gelince, dut yemiş bülbüle dönülür. Nitekim Forum İstanbul'da konuşan Başbakan Erdoğan dünyadaki durumu aşağıdaki cümlelerle eleştirdi ama Türkiye'deki durumu irdelemedi: -Dünyada zengin ve fakir arasındaki uçurum küresel terörizmi tetikliyor.. Dünyada yılda silahlanmaya 900 milyar dolar harcanırken, yoksullukla mücadele için gerekenler yapılmıyor. Acaba Türkiye'de devlet ve siviller silahlanmaya ne kadar para harcıyor? Acaba Türkiye'de askerlik süresinin kısaltılması gerekmiyor mu? Gerçekten "Batı'nın en doğusundaki ve Doğu'nun en batısındaki ülke" olmak zor bir konumdur. Batı'dan "Üniversite" adı verilen kurumu alırsınız. Sonra bunu YÖK modeline bağlayıp, üniversiteleri lise ile medrese arası bir şeye benzetirsiniz. Batı'da üniversite, mevcut bilgileri tartışan, statükoları ve tabuları yıkan bir düşünce ve bilim odağıdır. Bizde ise hep birlikte marşlar söyleyip, resmi ideolojiyi tekrarlamayı "Bilimsellik" sanan bir model oluşturulmuştur. İnsanlar da "Köprü Ülke" olmanın gereklerine çaresiz uyarlar. En pahalı, en gelişmiş araçları, gereçleri alırlar. Ama bunları Doğu'da da, Batı'da da görülemeyecek şekilde kullanırlar. Örneğin Türkiye'deki otomobillerin sinyal kolu ve lambaları olmasa da olur. Çünkü bunlar pek kullanılmaz. Türkiye'de bir iktidar bilerek ya da bilmeyerek son 20 yılın en iyi makro ekonomi tablosunu yaratır. Ama bunun kıymeti bilinip, yarına dönük yeniden yapılanma için kamuoyu oluşturulacak yerde, iç ve dış politikadaki kısır polemiklerin rüzgârına kapılınır. Artık şu "Köprü" olmaktan vazgeçip, güzel güzel "Yol"a girsek olmaz mı acaba?
|