| |
Salih Memecan'ın şırınga korkusu!..
Biz kendi derdimizle uğraşırken " Düştü.. Düşüp kolunu kırdı " diye bağırarak içeri duhul oldu o genç kadro. Baktım, ortalarındaki yağız delikanlı, sağ kolunu sol koluyla dirsekten destekleyip, abajur taşır gib i yaparaktan gelmekte. Yanı başında telaşlanan o güzel genç kız dokunsan ağlayacak raddede bakıyor arkadaşına. - Acıyor mu?.. Çok mu yanıyor canın hııı?.. Düşüp kolunu kırdığı söylenen delikanlı neredeyse utanarak yanıtlıyor: - Acımıyor ne yazık ki. Kırdım besbelli, ama acımıyor işte.
Hem de parçalı Az sonra röntgene alıp, filmi çekip, banyo edip o ışıldaklı panoya oturtuyor doktorlar. Biz bile ta uzaktan görüyoruz ki dirseğin ortasında av tüfeği saçmaları gibi tane tane ve serpişmiş şeyler var. Doktorlar neticeyi açıklıyor: - Kırık bu dirsek. Parçalı kırık hem de. Kızcağız bayıldı bayılacak kederden. Son gayretle soruyor yine de - Peki şimdi acıyor mu? Bak parçalı kırılmış dirseğin? Delikanlı daha da mahcup hallere giriyor: - E ehh!.. Acımıyor işte. Yapacak bir şey yok. İçeriye, kontrolleri süren arkadaşın oraya doğru seğirtiyorum tekrar. Genç çocuğun röntgen filmlerine bakan ortopedist de ardım sıra gelip acil servisin telefonuyla bilgi veriyor bir yerlere: "Parçalı kırık var dirsekte hocam. Gerekeni yapacağız."
Cahilim tamam da!.. Telefon kapanınca bu kez ben soruyorum: - Nasıl oluyor bu iş hocam. Hem kırılmış hem de hiç acı çekmiyor o arkadaş. Mümkün mü?.. Doktor bey bu cehalet kokan sorumu bilgece bir yüz ifadesiyle karşılayıp yanıtlıyor: - Olabilir elbette Savaş Bey. İnsanların ağrı eşikleri çok değişiktir. - Öyle mii?.. Eşiği çok yüksek bu kardeşimizin demek ki. Kadınların erkeklere göre acıya daha dayanıklı olduğunu duymuştum da, erkekler arasında da farklar var demek. - Tabii ki var. Bölgelere göre bile değişir bazen. - !!!!!!!! - Mesela Rize, Ordu, Trabzon dolaylarında insanlara şırıngayı uzaktan göster küt diye düşen, bayılanlar olur. - Allah Allaaah!.. - Yaaa!.. Ama git aynı şırıngayı Çorum'da, Sivas'ta, Çankırı'da ortaya çıkart, bana mısın demez kimse. Öyle şaşırıyorum ki birkaç şey demezsem karizmam tüy sıklete düşecek. - (en ciddi ses tonumla) Peki fark coğrafik mi kültürel mi efeeem?.. - Nedenlerin nedenleri konusu çok ayrıntılıdır. - Ama Karadenizliler sert adamlardır, çoğu kez nasıl olur da iğneden çekinirler ki. İşte tam o sırada suskunca bizi dinleyen Salih Memecan karışıyor lafa. - Ben de Karadenizliyim doktor bey. Anne tarafından Giresunluyum. - Öyle miii. Ben de Görele'den. - Haklı olduğunuzu ispatlayabilirim. - Nasıl yani?.. - Küçükken okuma kitabımızın içinde bir sayfada hasta çocuğa iğne yapan hemşire resmi vardı. Görmekten bile bayılacak gibi olduğumdan tam orayı izolebantla bantlamış, iki sayfayı birbirine zamklamıştım.
Ellerini gördüm Bunları söylerken elini kolunu fazla hareket ettirdiği için el ayaları ışığa doğru parıldıyor Salih'in. Dikkatli bakınca ne göreyim; avucunun içinde Hint kınasından taklit dövme yapılmış gibi bir resim var. Daha da dikkatli bakınca o resmin bizzat kendisi tarafından (çizgilerini tanırız) bir hükümet büyüğümüz olduğunu keşfediyorum. - N'aptın sen yahu? Avucunun içine falancanın resmini mi çizdin? Bunca hayretimi betonlaştıran huzurlu bir bakış atarak veriyor cevabı Salih: - Hııı!..Öylesine çizdim canım sıkılırken. Elimi içe dışa oynatınca kaşı gözü de oynuyor bak.
Dil sürçmesi!.. O, marifetini gösterirken doktorun ve diğer sağlıkçıların da ilgi odağı oluyor anında. Doktor bey bu kez hayranlık dozajı yüksek bir tınıyla.. - Ama hakkatten de fevkalade çiziyorsunuz o karükütürleri. Bayılıyoruz ailecek. Doktor beyin karikatüre dil döndüremeyip karikütür demesine şaşırmıyorum çünkünü dünya çapında çizgi ustamız Turhan Selçuk bile " karikütür" derken kaç defa kulağımla duydum.
Sakladı ki!.. Salih doktora ve yanındakilere doğru açtığı sağ el ayasını gururla göstermekte devam ederken en arka tarafta duran hemşire hanım eline bir kalem alıp öbür elinin terini de pamukla silerek "bi de benimkine bir şeyler çizer misiniz" demeye hazırlanıyor besbelli. Salih o anda durumun absürdlüğünü kavrayıp önce avucunu sıkıca kapayıp kolunu da arkaya doğru atıp saklıyor hızla.
İstirahat vakti Bunca şey olup biterken yanında geldiğimiz arkadaşı bir geceliğine konuk edeceklerini söylüyor doktorlar. Birlikte odaya çıkıp yerleştiriyoruz yatağa o dostumuzu. Azıcık daha yanında kalıp sonra bırakacağız ki istirahat etsin. Görevliler o arkadaşın üstündeki giysileri alıp daha rahat bir şeylerle değiştirirken numaralı gözlüğünü çıkarıp Salih'e uzatıyor arkadaşımız. - Şunu acuk tutuver de rahat değişeyim üstümü.
Elden göze Beş on dakika geçip de lafa dalınca fark edemediğimiz şeye de yine yataktaki o arkadaş uyanıyor. Ardından da uyarıyor: - Yav ne alem adamsın Salih. Tut diye verdim, gözüne takmışsın gözlüğü. - Olsun. Cep mep yok kıyafetimde. Kırılmasın diye oraya koydum. - Oraya koydum dediğin, gözünün üstü kardeşim. 2.5 derce astigmat camı var onda. Duman olacak gözlerin. - Yooo!.. Gayet iyiymiş. Hem zaten benim de gözlük takmam gerekiyor galiba. Görmediğim bir sürü şeyi net görüyorum şimdi. Allah Allaaaah ne ilginç ha hiç fark etmemiştim bugüne kadar! Ben de katılıyorum konuşmaya: - Acıyor mu?..
|