| |
Kadın-Erkek
Bu yazının başlığını "Madam Marie Curie" diye koysaydım, kaç kişi okurdu bilmiyorum. O yüzden yukarıdaki başlığı seçtim. Gazete yazarları arasında doğal bir işbölümü meydana geldiğini hepiniz bilirsiniz. "Aşk-meşk" hususlarında fetvaya yetkili yazar arkadaşlarımız olduğu gibi, kadınlarla erkekler arasındaki parapsikolojik etkileşimi kendine seçen yazarlarımız da yok değil. En gözü pek olanları zaman zaman "Gestalt tekniklerine" bile dalıyorlar, aynı gerçeğin kadın algılaması ile erkek algılaması arasındaki farkları döktürebiliyorlar. Bu anlamda çok eğlendirici bir manzara arz ediyor durum. Konusunda uzman kadın yazarların erkekleri yazmaları, erkeklerin ise kadınları yazmaları, bir vaizin camide astrofizik anlatmasına benziyor. Venüsçüler, Marslıları; Marsçılar Venüslüleri ikna etmeye çalışıyor. O kadar light ve eğlendirici bir alan ki bu, Ankara yazarlarının hiç bulaşmamasından da belli zaten. Kadın-erkek meselesi, "ekmek" değil, düpedüz pastadır. Dünyanın en uyanık yazarları Amerika'da milyon dolarları bu muhabbetlerle cebe indirdiler. Ama sonuçta ne erkek cinsi bir milim ileriye, ne de kadın cinsi bir milim geriye kıpırdadı. Oku oku minder yap! Sen ne diyeceksin be adam, diye öfkelenmeyin... Enteresan bilimsel bir anekdot ile kafanızı karıştırmayı deneyeceğim. Aydınlatmak ne haddime! Geçenlerde bir dost meclisinde erkek-kadın muhabbeti açıldı. Allah'tan ki aramızda kadın ırkı yoktu ve hepimiz aynı fikirdeydik. Bir doktor arkadaşımız, erkekle kadın arasındaki uçurumu, meslek jargonuyla şöyle izah etti: Kadınlar hastalanır, erkekler ölür! Olay budur! Bunun üzerine ben de göğsümü gere gere, Galileo'nun Buyruğu adlı kitaptan bir alıntı aktardım. Marie Curie, hepinizin bildiği gibi dünyanın önde gelen kimyacılarından biri... Kadın olmasına karşın çok cesur bir kimyacıdır ve Nobel ödülünü bir meslektaşı ile paylaşmıştır. Madam Curie, radyoaktivitenin icadından sonra, çok radyoaktif bir madde olabileceği düşüncesi ile radyum elementini aramaya başlıyor. Başlıyor ama nasıl yapacak? Kendisi gibi çok değerli bir bilim adamı olan kocası Pierre Curie'yi yardıma çağırıyor. Ben kibarca söylüyorum aslında, besbelli ki, nikahlı karısı olması hasebiyle, "Hadi Pierre'ciğim birlikte radyumu arayacağız" diye emir çıkartıyor. Tam 4 yıl gece gündüz, son derece ilkel şartlarda, radyoaktif fabrika atıklarından radyumu "izole" etmeye çalışıyorlar. Bizzat kendisi, "En mutlu olduğum anlar, gece karanlığında laboratuvarımıza girip, elementlerden yayılan radyoaktif ışınları seyretmekti" diyor. Sonunda, yeryüzünün en radyoaktif elementlerinden radyumu buluyorlar. Tabii o arada Pierre Curie de "eş durumundan" sürekli ışınları seyrediyor. Televizyon henüz icat edilmediği için ekranda maç yok ki, kaçabilsin. Zavallı Pierre Curie, radyasyondan kansere yakalanıp rahmete kavuşuyor. Madam Curie ise Nobel'i kazanıp kimya tarihine geçiyor. Alın size bir erkek-kadın ilişkisi. Hatta büyük bir aşkla sürmüş bir evlilik ilişkisi! Kafayı taksam daha ne örnekler çıkartırdım kim bilir.
|