Çoban yıldızı
Cuma günü Hürriyet'in manşetini sevdim, manşetteki Yurtsan Atakan imzalı habere sevindim. Gerçi, ülkedeki yaygın yoksulluk ve çaresizliğe hep deva diye sunulanlardan bir "sıfırdan başarı" öyküsü gibiydi ve... Böyle öyküleri sevsem, kahramanlarını takdir etsem de, "kişisel öykü ve kahramanlıklar"ın hayatın "ağır romanlar"ı ile "kalabalık yenilgiler"i karşısında bir "masal" olduğunu da kabul ederdim.
Haber kısaca şuydu: "Mersin'de keçi çobanlığı yapan ilkokul mezunu 24 yaşındaki Ahmet Kaplan, kiloyla aldığı eski gazetelerden birinde okuduğu yazı sayesinde bir holdingde danışmanlık fırsatı yakaladı." Gazetenin teknoloji ekinde "fütürizm" (geleceğin tasarımı, kurgusu, hayali) bir yazı okumuş, yazıyı yazan holding yöneticisine internet kafeden e-posta atmış, yorumlarıyla onu etkilemiş, işe alınmış ve "yeni tasarımlara imza atmaya hazırlanıyordu."
Ahmet Kaplan... Benim yıllardır okurum. Hayır, daha ötesi bir şey. Dostum, arkadaşım, bir kardeşim. Haberin tasvir ettiği ayrıntılar doğru. O, dağlarda bir çoban. Arada bir "aşağıya" iniyor. İndiğinde, kilolarca gazete topluyor. Bir de, "Filanca eliyle" ona ulaşmış kitapları. Ulaştırabildiğim kitaplar oldu, istediği halde bir türlü yollayamadıklarım da. Okuyor, okuyor, bulabildiği her şeyi okuyor; kendi bakış açısını, yorumlarını geliştiriyor.
Yıllar önceydi, benim o zaman Dipsiz Kuyu'nun bir köşesine iliştirdiğim (sanırım dünyada tek örnek) cep telefonu numarasına Ahmet Kaplan'ın da mesajı düşmüştü. Bir konu hakkında, bir yazı üstüne düşüncelerini belirtmiş, çoban olduğunu söylemişti. Telefon ettim. Karşımda pırıl pırıl, mütevazı ama aydınlık bir ses. İnandırmak için de olsa gerek, sürünün melemelerini, belemelerini dinletti; rüzgarın sesi karıştı. Sessizliğin sesi de. Birkaç kez, "çoban Ahmet" Dipsiz Kuyu'da da anıldı. Hep yazdı, aradı, ailede hiçbir ferdi ihmal etmeden bayram seyran kutladı; biraz ihmal varsa hafif sitemler yolladı. Arayınca sitemden eser kalmadı. Merak dolu, sevgi dolu, düşünce dolu sözcükler yolladı. Yıllardır, kimini gördüğüm, bildiğim, kimini hiç görmediğim ama görmüşlükten öte tanıdığım "okur-yazar, konuşur, haberleşir, dertleşir" dostlar arasında bulundu. Bir süre yazmadı mı hasta sandıklarıma, askere gittiğini bildiklerime, törelere bağlı evinde gizli gizli şiirler, öyküler yazanlara, üniversiteye gidemediği için hayıflananlara, yurtdışından hep buraların nefesini koklayanlara, bir zamanlar nasıl okuturum diye dertlendiği oğluyla şimdi iftihar eden annelere, cezaevine ulaşan birkaç kitapla nasıl mutlu olanlara, velhasıl isim isim, sözcük sözcük bildiğim o geniş yazı, düşünce ve hissiyat ailesinin bir ferdi oldu. Şimdi, izninizle, ben de onunla iftihar edeyim. Doğru dürüst kitap, gazete okumadan üniversite diploması alanların, iş, şirket, parti, devlet yönetenlerin, çocuk yetiştirenlerin;, kabalığı, hoyratlığı, sevgisizliği, şiddeti, insana, ülkesine, dünyasına duyarsızlığı meslek ve hayat tarzı edinenlerin, hatta bununla övünenlerin arasında... "Bir deniz yıldızı daha suyuna kavuştu" diye sevineyim. Ülkenin tüm dertleri yerli yerinde öylece duruyor, kalıyor olsa bile... Kelimeler, cümleler, fikirler ve paylaşımlardan bir "çoban yıldızı" bir yön çizdi diye.
|