| |
Tarihe geçecek gezi
"Kısa süre öncesine kadar böyle bir geziye çıkacağımı ve Kudüs'ü ziyaret edeceğimi hiç kimse düşünemezdi." Hayır, bu sözlerin sahibi bugün İsrail'e gidecek olan Başbakan Erdoğan değil, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin. Gerçekten de Putin'den önce, İsrail'in kurulduğu 1948'den bugüne, Sovyetler Birliği dönemi dahil, Kremlin liderlerinin hiçbiri "Vadedilmiş Topraklar"a adımını atmadı. Ancak Putin'in o cümlesini pekala Erdoğan da söyleyebilirdi. Öyle ya; geçen yıl bu zamanlar, Hamas lideri Şeyh Yasin'in öldürülmesinden sonra İsrail'i "Devlet terörü uygulamak"la suçlayan, tepki olarak Tel-Aviv'deki büyükelçiyi çekip Filistin'deki temsilciliği başkonsolosluktan büyükelçiliğe çıkarmaya karar veren, İsrail havayolları El-Al'ın seferlerine güçlük çıkarmaya başlayan, iki ülke arasındaki birçok anlaşmayı askıya alan, Başbakan Ariel Şaron'un gerilimi düşürmek için Ankara'ya gönderdiği yardımcısı Ehud Olmert'le görüşmeyi reddeden Erdoğan'a o günlerde "Siz bir yıla kalmadan İsrail'e gideceksiniz" denilse, yanıtı herhalde pek de nazik olmazdı. Değişim rüzgarları Neyse... Zamanın en iyi tedavi edici olduğu bir kez daha görüldü. Tabii birçok etkenin de katkısıyla. Örneğin, Yasser Arafat'ın 11 Kasım 2004'teki ölümünden, 9 Ocak 2005'te de Mahmut Abbas'ın başkanlığa seçilmesinden sonra Filistin-İsrail sorununda yeni sayfanın açılması gibi. ABD ile ilişkileri düzeltmekte Yahudi lobisinin çok önemli rolünün ve İsrail gezisinin o lobinin yardımını sağlamaktaki faydasının hatırlanması gibi Erdoğan gerçekten "tarihi" sıfatını hak eden gezisini, Ortadoğu'da parametrelerin alt-üst olduğu, bölgenin başdöndürücü hızla değişmeye başladığı bir dönemde gerçekleştiriyor: Suriye'nin Lübnan'da artık tek askeri bile kalmadı. Irak'ta seçimlerin ardından ilk demokratik hükümet kuruldu. Suudi Arabistan halkı sandıkla tanıştı. Kuveyt kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıdı... Dahası, İsrail Dışişleri Bakanı Silvan Şalom, bu yıl sonuna varmadan en az 7 Arap ülkesiyle diplomatik ilişki kuracaklarını açıkladı ve saydı: Tunus, Fas, Katar, Umman, Bahreyn, Libya, Yemen, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri. Fas ilk adımı attı bile: Madrid'de Kral 6'ncı Muhammed ile İsrail Başbakan Yardımcısı Şimon Perez, diplomatik ilişkilerin en kısa sürede kurulmasını öngören prensip anlaşmasına imza koydular. Dahası, Suudi Arabistan, İspanya Dışişleri Bakanı Miguel Angel Moratinos aracılığıyla, İsrail'le diplomatik ilişki kurmaya hazır olduğunu iletti.
Yol Haritası'nın önemi Akıl vermek haddimize değil ama Erdoğan'ın Arap başkentlerinde seslendirdiği Filistin-İsrail, genelleştirirsek Arap-İsrail sorunlarının çözümü için Türkiye'nin arabuluculuğa hazır olduğu söyleminden bu gezide kaçınmasında yarar var. Ondan iki gün önce Kudüs'te olan Putin bu tür bir girişimde bulundu, "Sonbaharda Moskova'da Ortadoğu barış konferansı düzenlenmesi"ni önerdi, İsrail Başbakanı Şaron'dan soğuk mu soğuk bir yanıt aldı: "Böyle şeyler için henüz çok erken." Üstelik ABD ve AB de Şaron'un görüşünü destekledi. Mutlaka bir tavır ortaya koyacaksa, bu, iki tarafa da "Yol Haritası"ndan sapmamaları uyarısı olabilir. Abbas'a "İsrail'in Batı Şeria ve Gazze'den çekilme planını uygulaması için Filistinli aşırı grupları silahsızlandırma"nın önemini anlatabilir. Şaron'a da "Abbas'ın o grupları etkisiz duruma getirebilmesi için Filistin güvenlik güçlerini silahlandırmasına izin vermesini" tavsiye edebilir. Putin'in dediği gibi, "Abbas o aşırı güçlerle taş atarak mı mücadele edecek?" ABD'nin de çok yakından izlediği bu gezinin ardından Beyaz Saray'dan Erdoğan'a davet tarihi açıklanırsa, şaşırmayın.
|