Baykal'a minnet
İşinin hakkını verebildiğine inanan kişi ikide bir neleri yapıp becerdiğini ballandıra ballandıra anlatmaya tenezzül etmez. Kendine ve eserine güveni olan, bir yumurta için bin kez gıdaklayan tavuk durumuna düşmez. Tabii insanın kemaliyle ilgili bu ölçüler siyaset için geçerli değildir. Orada beyin yıkamak esas olduğundan, doğa düşmanı kimyasal temizlik maddelerinin reklamları gibi masalsı abartılarla övünmek adettir. Onun için siyasetçi hiçbir zaman ' halk nasılsa yaptıklarımızı görüyor' demez. Oysa iktidarların genellikle ve sadece kendi icraatlarını, tüm zamanların en başarılı hizmetleri olarak dolaylı ve dolaysız övgülerle tekrarlayıp durması halk vicdanının derinlerinde yaman bir küçümseyiş biriktirmektedir. Fanatik yandaşlar dışında kalan büyük kitlelerin bu tür övünmelere gına getirdiğini göremeyen siyasetçi böylece aslında hem kendi vakarını ve güvenilirliğini kemirmekte, hem de demokrasiye inancın pekişmesini engellemektedir. Kişinin kendi kendini övmesi başkalarına sevimli görünmez. Çünkü hemen her insan kendi kendini bir şekilde över ama başkasının aynı şeyi yapmasındaki ruh kirletici şehvetten de bulantı hisseder. Kimseye kendi pisliği, başkasınınki kadar rahatsızlık vermediği için siyasette de, kişiye tuttuğu parti liderinin icraat böbürlenmesi, muhalif liderinin kendi politikalarıyla övünmesi kadar itici gelmez. Bu böyle olduğu için de halkın çoğunluğuna böylesi kendini övme şehvetinden gına gelmesine rağmen, siyasetçi aynı hafifliği sürdürmekten kendini alamaz. Kapitalizm, çağımızın temel hayat ilkesi olarak ' görüntü her şeydir, gerçek hiçbir şeydir' hükmünü dayattığı için bugün insan tersyüz olmuştur. Ziya Paşa'nın meşhur deyişi artık yüzde yüz tersiyle geçerlidir: -Ayinesi (=aynası ) laftır kişinin, işe bakılmaz! Gerçek ile görüntünün yer değiştirdiği bu yeni ilkellik ikliminde tümsekleri zirve gibi algılamak durumunda kalabiliriz. Sözgelimi pek doğal bulmamız gereken bir tavrı çarpıcı bir hakikat ateşi gibi coşkuyla karşılayabiliriz. Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın ülkeyi geren beyanatından sonra Baykal'ın sergilediği tavır da böyle bir örnek: -Sayın Bumin'in başlattığı tartışmaya katkıda bulunmak istemiyorum. Bu tavır gerçek bir demokraside son derece doğal. Ancak Türkiye için Baykal'ı kahraman saymayı gerektirecek kadar önemli. Zira her kimden gelirse gelsin, Meclis'in üstünde bir iradenin varlığını öngörücü bir davranış veya söylem karşısında siyasetin düşman kutupları bile tek bir ağızdan tepki göstermediği sürece demokrasinin henüz alfabesini geçtiğimizi dahi söylemeye yüzümüz olamaz. Oysa çok partili siyasi hayatımızın başından bugüne kadar daima hükümetlere yönelik kural dışı baskı ve müdahaleler muhalefet tarafından da alkışlanmıştır. Karşıt partiyle beraber demokrasinin, dolayısıyla kendisinin zarar gördüğünü akıl etmekten aciz kısa gün karı peşindeki sefil muhalif kafa sağı ve soluyla bu müflis geleneği maalesef yarım asırdan fazla bir süre ayakta tutmuştur. Onun içindir ki bu son yargı fitnesi karşısındaki tavrı dolayısıyla Baykal'ı bir kahraman olarak selamlıyorum. Gerçi bazılarına göre bu tavır gerektiği kadar açık olmayabilir. Baykal'ın CHP'ye de sıcak bakabilecek başörtülü kitlelerin oylarını hesapladığı için bu gerilimi kaşımadığı, tartışmaya onun için katılmadığı da söylenebilir. İsterseniz Baykal'ın haklı olarak denge gözettiğine, Bumin'in vahim yanlışına iştirak etmemekle demokrasinin gereğini yerine getirdiğine, buna karşılık sistem açısından önemli bir kurumun daha fazla zedelenmemesi için de çok açık bir tepki koymadığına hükmedebilirsiniz. Her durumda bu tavır kahramanca bir demokrasi savunmasıdır. Onun için Baykal'a bir vatandaş olarak minnettarım. Bumin'in beyanatını ise tartışmaya dahi tenezzül etmeyeceğim. Baykal'ın muhteşem 23 Nisan konuşması zaten Bumin'in bu talihsiz demecini daha verilmeden kökten çürütmüştü: -Türkiye'de İslamiyet, laiklik, ve demokrasi arasında eşsiz bir uyum vardır; bu, Türkiye'nin altın üçgeni, altın sentezi, iç barışın ve kalkınmanın altın anahtarıdır. Bunu gözümüz gibi koruyup sürdürmeli, bozmak isteyenlere meydanı boş bırakmamalıyız. TBMM bir askeri zaferin eseri değildir; tam tersine askeri zafer TBMM'nin eseridir. Bu niteliğiyle de TBMM dünyanın tek gazi parlamentosudur. TBMM'den önce ne bir devlet, ne bir cumhuriyet, ne bir ordu vardır. Devleti de, Cumhuriyeti de, orduyu da TBMM kurmuştur.
|