| |
Gerilim hatları
Bir bilimsel araştırmayı Almanlar yapmışsa, ciddiye alırım. En prestijli bilimsel araştırma enstitüleri Max Plank'ın ortaya koyduğuna göre, insanlar yakında 130 yaşına kadar yaşayacakmış! Bu piyango bize vurur mu bilemem ama bunun bir piyango olacağından da endişe duyarım. Türkiye'deki "vatanseverliğe" paralel yaygın "gerilimseverliğe" bakacak olursak, bizler şimdiki 60-70 yıllık ömrümüzün neredeyse tamamını "gerilimler" içinde geçirmekteyken, bu acıya 130 yıl nasıl dayanırız, şeklinde bir soru kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bana kalırsa, Türkiye'nin politik ideolojik yüksek gerilim hatları bizi 130 yıl yaşatmaz.
Soykırı-mortadan kaldırma Soykırım iddialarını okuyorsunuz. Ki bunlarla uğraşmaya çalışırken, aniden bir "Kardak Krizi" nin niye patladığını da kimse bilmiyor. Gökyüzündeki "İt Dalaşı" yetmiyormuş gibi bir de denizde "Bot dalaşı!" Yahu bir nefes alın be! Gelirimsever Türkler bile bu kadar gerilime dayanamaz, inanın! Bizdeki bu keçi inadı, Ermeni diyasporasındaki bu kalın kafalılık devam ettiği sürece işin nereye varacağını kimseler bilemez. Bakın hangi noktaya gelindi: 90 yıl önceki Ermeni nüfusunu tam olarak belirlemeye çalışıyorlar ki, ne kadarı tehcir edilmiş, ne kadarı öldürülmüş olabilir, onu çıkartacaklar. İnşallah işi, ölüleri mezarlarından çıkarmaya kadar götürmezler. Soykırım nedir, diye bana soracak olursanız, naçizane şöyle düşünürüm: 5 bin yıllık insanlık tarihi esasta, "ademoğlu" türünün birbirini boğazladığı bir savaşlar tarihidir, bu da düpedüz soykırım tarihidir. Bilimsel araştırmalar, aynı türden canlıların birbirlerine karşı daha boğazlayıcı ve yok edici olduğunu ortaya koyuyor. Hadi tartışın bakalım: 5 bin yılda, hangi soylar ne kadar kırıldı, ne kadarı yaşamda kaldı. Şu sıralar, Çin ile Japonya da benzer bir tarihsel hesaplaşmayı tartışmaya başladılar. Gelibolu'ya ziyarete gelen Anzak torunlarının, 90 yıl sonra, "Ulan biz buralarda ne arıyorduk" diye sorması bile bir ilerlemedir, bu anlamda...
Teferruat sevmeyiz biz Bütün bu hay huy içersinde, müzakere sürecine dolu dizgin yaklaşıyoruz. Henüz bir " baş müzakerecimiz " yok ama fark etmez. Ne yapar eder, müzakereler başlamadan bir gün önce bir baş müzakereci tayin ederiz. O da mı olmadı, yeni bir "müzakere biçimi" başlatırız. Avrupalılar kendi aralarında müzakere ederler, bize neticeyi bildirirler. Biz de, tamam kabul, deriz veya reddederiz. İşte bu!.. Olmayacak iş değildir bunlar. Nasılsa adamlarla "stratejik değerlerde" anlaşıyoruz. Geçenlerde Org. Hilmi Özkök de söyledi: Türkiye, demokrasiden, hukukun üstünlüğünden ve insan haklarından ödün vermeyecektir. Geriye ne kalıyor ki, teferruat! Onu da Avrupalılar düşünsün! Biz de bu arada, tatlı tatlı birbirimizi yemeye devam edelim. Benim umurumda bile değil. Tarihin durdurulmaz akışına bakılacak olursa, nasılsa bir gün Avrupalı değerlere ulaşacağız. Çünkü o değerler, esasta insanlığın ortak değerleridir. Biz de insan olduğumuza göre mesele yok.. Geç kalmayı da çok seviyoruz, ne yapalım yani...
|