| |
Müşteri memnuniyeti
En sevdiğim laflardan biri de şu, müşteri memnuniyeti lafıdır. Ayrıca, müşteri memnuniyetini takip edebilen iş sahalarını kıskanmıyorum desem yalan olur. Ne ki bizim böyle bir müşteri (okuyucu) memnuniyeti sistemi yürütmemiz imkansız. Ayakkabı boyarken bile baktın ki müşterinin suratı asılıyor. Bastırırsın üç kat cilayı, bir fırça, bir kadife patlattın mı, al sana müşteri memnuniyeti! Peki yazıya ne yapacaksın? Ne kadifeyle parlatabilirsin yazıyı, ne de tek tek okuyucuları arayıp, "nasıl beğendiniz mi" diye sorabilirsin. Otomotiv sektörünün hatalı ürünlerde yaptığı gibi, yazıyı geri de çağıramazsın.
En alttakilerin sıkıntısı Filanca yazıda bir yanlışlık yapmışım, lütfen geri gönderin, olmaz yani. O halde okuyucu memnuniyetini baştan düşüneceksin. Ama okuyucu dediğin de aynı kalıptan çıkmış tencere değil ki! Yazarı, düzenli biçimde, severek, anlayarak, hoşgörüyle okuyan da bulunur, bir hata yakalayım da gazeteyi şu herifin gözüne sokayım diyen de bulunur. Parkta güneşlenip tatlı tatlı kaşınırken, yerde bulduğu eski gazetede senin makaleyle hayatında ilk kez karşılaşıp, sinirinden küplere binen de bulunur. Mesela önceki gün ben böyle bir hata yaptım. Ülke nüfusunun en altta yaşayan yüzde 10'luk kısmının sosyo/ekonomik sıkıntılarından söz ettim. Gazete okumayanların dertlerini, gazete okuyanlara anlatarak, asaplarını bozmuş oldum. Aramızda kalacaksa itiraf edeyim, bizim işimizin en acıklı tarafı, yazılan makalenin her gün patron tarafından da "okunuyor" olmasıdır. Yazdığın bir yazıda çuvalladıysan, "yazmamış kabul edin efendim" diye kıvırtamazsın, yazılmış yazının davası olmaz. Sen oturur ekonomi, politika konularında "ukalalık" yaparsın ama yanlış kurulmuş bir cümle yüzünden, resif kayalıkları üzerinde gezinen tekne gibi yara alabileceğini hesaba katamazsın.
Cahiller cesur olur! Gazeteci fikir ve duygu işçisidir, şirket, para, servet, bilanço vesair gibi milyon dolarlık konularda pratik sahibi değildir, olamaz da. Buna karşılık sık sık da bu konularda atıp tutmak zorunda kalır. Pratikte tamamen cahil olduğun konularda bile cahil değilmiş oturup döktürmek, paradoks değilse nedir? Hayatında 50 bin doları bir arada görmemişsindir, fakat "Şirket ruhu", "Profesyonel bilinç", "Ademi merkeziyet", "özgür düşünce-kazanç sarmalı", "Moral motivasyon" vesaire gibi konularda kalem şakırdatırsın. Herhalde boşuna dememişlerdir, cahiller cesur olur diye... Kimi eski yazarların, 40-50 yıllık sağlıklı ve verimli yazı yaşamlarını Ziya Paşa'lara, Bektaşi fıkralarına ve Neyzen Tevfik'lere borçlu olması da bundandır. Başımı belaya sokmayım diye, her Allah'ın günü oturup, "En büyük Türkiye, başka büyük yok" diye aynı makaleyi de döşenemezsin, yemezler. Velhasıl bizim sanatımızda zordur müşteri memnuniyetini kovalamak. Fakat yine de en "alarm"lı vaziyet, patronun makaleyi okuması değil, "hiç okumamasıdır." Bugün itiraf günü oldu, hadi size bir itirafta daha bulunayım: Bütün okurlarımız eşit derecede patronumuzdur. Ama patronlar biraz daha eşittir!
|