|
|
İstanbul'u baharda düşünmek
İstanbul'a sahip çıkmak için İstanbul'u tanımak, İstanbul'u düşünmek gerekiyor. Çünkü İstanbul, herkesin sahiplenmesine rağmen hâlâ sahipsiz. İki kuşak önce İstanbul'a gelenler dahi İstanbulluyum demiyor, diyemiyor. Kuşkusuz kolay değil İstanbullu olmak. Ama İstanbul'u sahiplenmenin bir yolu olmalı. Son 50 yılda sahiplenmediğimiz İstanbul'u ne hale getirdiğimiz ortada. İşte bu nedenle İstanbul'u baharda düşünmenin daha etkili olacağına inanıyorum. Düşünür ve tanırsak belki sevebiliriz. Çünkü İstanbul'u bizim sevgisizliğimiz bu hale getirdi. Bahar, bu sevginin yeşermesi için belki vesile olabilir. Bunun için de yazar Beşir Ayvazoğlu'nun dediği gibi 'En iyisi, İstanbul'da yaşama sanatına bizden daha vâkıf olanları yardıma çağırmak' Örneğin Orhan Veli. Kısa şiirinde bu bahar sevincini şöyle anlatır: Deli eder insanı bu dünya Bu gece, bu yıldızlar, bu koku Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç İstanbul üzerine kimbilir kaç roman, kaç hikaye, kaç şiir, kaç araştırma yapıldı. Ama bana kalırsa İstanbul'u en güzel bahar üzerine yazılanlar anlatır. İstanbul'un çiceğini, rengini, kokusunu bu yazılanlar sayesinde daha bilinçle izleriz. Beşir Ayvazoğlu, Yahya Kemal'in 'İstanbul'un öyledir baharı' dizesi başlığıyla yazdığı yazıda şöyle diyor: "İstanbul baharında pembeyi ve beyazı, mor takip eder; erguvan ağaçları, nisan başlarında bütün zenginliklerini teşhir ederek tabiata en duyarsız insanların bile dikkatlerini kendilerine çekmek için çırpınırlar. Hilmi Yavuz'un dediği gibi zaman erguvana bürünür, öyle bir erguvan ki dayanılmaz. İstanbul'u 'sırf baharı seyretmek için kurulmuş bir köşk'e benzeten Refik Halit Karay, 'İlkbahar' adlı denemesinde, İstanbul ve baharı, altın üzerinde elmas, billur içinde şarap ve güzel gözlerde ihtiras gibi birbirine çok yakışan, birbirine güç ve anlam veren, kısacası birbirini tamamlayan iki farklı güzellik olarak tarif eder." Ve Bedri Rahmi Eyüpoğlu. Onun dizeleri İstanbul tarihinin bugüne uzanan serüvenini anlatır. Ne zaman yolum düşse Erik ağaçlarını arar gözüm Ya kedi yavruları gibi sırılsıklam Ya buram buram bahar içredirler Ya bütün dalları kırılıp dökülmüş Her sene kırılır dallar âdettir Bu yaz geleceğine alâmettir Beşir Ayvazoğlu, şiirde geçen erik ağaçlarının öyküsünü ise şöyle anlatır: "Bir gün, henüz yeşermeye başlamış bu erik ağaçlarını dibinden keserler. Ve çok geçmeden yerlerinde cascavlak bir apartman yükselir. Bedri Rahmi, şiirinde yedi erik ağacının 1951 baharında kesildiğini belirterek, 1950'den sonraki imar faaliyetleri sırasında, İstanbul'un tarihi ve tabi dokusunda yapılan büyük tahribatı hatırlatmak istemiştir." Baharla İstanbul arasında işte böyle bir ilişki var. Bu tariflerden biz de payımıza düşeni almalıyız. İstanbul'un güzelliklerini sahiplenmenin bir yolunu bularak, bu gidişe 'dur' demenin zamanı geldi ve geçiyor. Sivil toplumun hızla geliştiği bir dönemde yaşıyoruz. Türkiye'nin ekonomisinden sanatına, kültüründen müziğine yön veren İstanbul, kendi kaderi üzerinde söz sahibi değil. Daha önce de yazdım, İstanbul'da 10 bini aşkın yöresel vakıf ve dernek var. Ama İstanbul'a sahip çıkan ve kamuoyunda etkili bir sivil toplum örgütü yok. Peki neden yok? Olması için birşeyler yapmamız gerekmiyor mu? Görüşlerinizi bekliyorum.
|