| |
Ekonomiden anlamam ama
Önemli bir toplantıda, dinleyici olarak bulunan Amerikalı işadamı, kürsüdeki ekonomistten söz istemiş ve şöyle demiş: "Ekonomiden anlamam ama sizin söyledikleriniz yanlış!" Kürsüdeki uzman cevap vermiş: "İki şey söylediniz" demiş... "Maalesef birincisi doğru, ikincisi yanlış..." Benimki de o hesap... Bugün, "Ekonomiden anlamam ama" diye başlayıp, izninizle bir miktar ukalalık yapmaya karar verdim. Artık ne çıkarsa bahtınıza.. Dünya Bankası raporuna göre Türkiye, gelir dağılımı adaletsizliğinde, dünyada 55. sırada yer alıyormuş.. Dalga geçilecek bir konu olsaydı, "Eh.. adaletsizliği de yapıyorsan böyle koç gibi yapacaksın ki bir şeye benzesin", diyeceğim ama ayıp olacak. Efendim, aynı rapora göre, Avrupa Birliği ülkeleri, gelir dağılımında en adaletli ülkeler çıkmış. Bunu da bilen biliyor. Mesele şu: Türkiye nüfusunun en alttaki yüzde 10'u, yani 7 milyon insanımız, toplam gelirin yüzde 2.3'ünü alırken, en tepedeki 7 milyon insanımız, toplam gelirin yüzde 30'unu alıyor. Arada 13 kat fark var. Şimdi geldik benim kafama takılan soruya: Bizdeki gelir dağılımı adaletsizliğinin en temel sebebi nedir? En altta yaşayanların "koyun zihniyetinden" değil herhalde. Gelirin nasıl dağıtılacağına karar verenler o insanlar değil ki kendilerine bu kadar geliri hak görsünler. Bunu regüle edecek cihaz, devlet cihazıdır. Demek ki yüce devletimizi yönetenlerin zihniyetlerinde bir sorun var. O halde şöyle de diyebiliriz: Türkiye'de yerleşmiş şatafatlı ve saygılı yurttaşlık bilinci gereği, hiç kimsenin saygıda kusur etmediği " siyasal iktidarlarımız " bu konuyu hiçbir zaman ciddi biçimde düşünmemiş ve ele almamışlardır. Ülkemizdeki politik ağırlıkları açıkça görülen askerler de herhalde bu yönde bir uyarıda bulunmayı hiç düşünmediler. Peki, devlet, niçin en alttakileri ihmal etmiştir ve etmektedir? Vurdumduymazlıktan mı? Merhametsizlikten mi? Adamsendecilikten mi? Hayır bilemediniz. Bu sorunun cevabı bence şudur: Türkiye'de devlet, para kazananın doğal ortağıdır, kazanamayanların değil. Matematik olarak düşünün. Çarşıda iki kişi var. Biri yılda 100 lira kazanıyor. Diğerinde ise beş kuruş yok, sürünüyor. Siz de, para kazananla "dolaylı" ortaksınız, çünkü kazandığının yarısını her yıl size vergi olarak ödüyor. Ortağınıza, kazancının 20 lirasını ötekine vereceksin, der misiniz? Demezsiniz çünkü o zaman sizin payınız 40 liraya düşer. İşte bu yüzden yaratılan refah, adaletli biçimde paylaşılamamaktadır. Bütün dünyada da bu gerçeklik yaşanıyor. Yoksulluğun milliyeti yoktur. Bir farkla ki, daha sosyalleşmiş devletlerde, sorun önemli ölçüde hafifletilmiş görünüyor. Bizim ülkemizde ise, cumhuriyet hükümetlerinin üzerinde en fazla uyuştukları konu, devletin sosyalleştirilememesi olmuştur. Ne PKK terörü, ne Kıbrıs çıkmazı, ne de AB müzakereleri.. Türkiye'mizin halledilmesi en zor problemi, Ankara'nın antisosyal politikalarıdır.
|