| |
Milliyetçilik rüzgârları
Akıl yerine geçmişin korkularından, sağduyu yerine komplo teorilerinden beslenen bir milliyetçilik düşünün. İktidarın da toplumsal sorunları bastırmak için bu tepkisel, hatta ilkel milliyetçiliğe cankurtaran simidi gibi sarılmasını ekleyin. Ne olur? Sorunun yanıtını, Çin-Japon krizinde arayalım. 7 Ağustos 2004'te Pekin'de Asya Uluslar Kupası final maçı için Çin ve Japonya milli takımları karşı karşıya geldi. Maçtan önce Japon milli marşı çalınırken beklenmedik birşey oldu; stadı dolduran Çinliler hep birlikte ıslıklamaya başladılar. O kadarla kalmadı; maç boyunca ne zaman top bir Japon oyuncunun ayağına geçse, Çinliler topluca "yuh" çekiyorlardı. Bu ortama rağmen, Japonya maçı 3-1 kazanmayı başardı. Ancak Çinliler'in tepkisi siyasal bilimcileri bu ülkeye büyüteç tutmaya götürdü. Birçok "belirti" saptadılar. Örneğin 2003 Haziran'ında bir grup Çin genci Tayvan ile Okinava arasında yer alan ve Japonya sınırları içinde gösterilen birkaç kayalığa çıkıp bayrak dikmişti. Onu Pekin-Şanghay hızlı tren projesi ihalesini bir Japon firmasının kazanması üstüne yüzbinlerce kişinin katıldığı imza kampanyası izlemişti.
Komünizm iflas edince Bilim adamları bu belirtilerin nedenlerini araştırınca, karşılarına Eğitim Bakanlığı'nın hazırlattığı ve tüm okullarda okutulan yeni tarih kitabı çıktı. Kitabın Japonya'dan söz edilen bölümlerinde "guizi" sözcüğü kullanılıyordu. Yani, "şeytan!" "Çin Komünist Partisi artık komünist olmadığına göre Çinli olmak zorunda" kehanetlerini doğrulayan Pekin yönetimi, milliyetçi duyguları güçlendirmeyi amaçlayan bir eğitim politikasına yönelmişti. MarksistLeninist ideolojinin çökmesi, yolsuzluğun dal budak sarması, zenginyoksul uçurumunun iyice açılması gibi etkenlerin oluşturduğu "barut fıçısı"nı, rejimi havaya uçurmadan patlatmanın çaresini Japonya karşıtı duyguları körüklemekte bulmuştu. ABD-Japonya-Güney Kore ittifakının yarattığı "kuşatılmışlık" korkusu da bu politikaların tuzu-biberi olmuştu.
Japonlar'a ne oldu? Japonya'da esen rüzgarlar da farklı değildi. Orada da yollarda bir süredir 1945 öncesinin bayraklarını sallayan gençler dolaşıyordu. Tokyo'daki Yasukuni tapınağı önünde uzun ziyaretçi kuyrukları oluşuyordu. "Savaş suçluları"nın küllerinin gömüldüğü yerdi burası. Ve onlardan yeniden "kahraman" diye söz ediliyordu. Japonya'da milliyetçiliğin yükselmesinin nedenlerini araştıranlar da şu sonuçlara vardılar: ABD şemsiyesi altında güvenli yaşama alışmış halk, birden dehşetle artık Amerikalılar'la aynı hedefleri paylaşmadıklarını farketmişti. Sovyet tehdidinin ortadan kalkmasıyla ABD, Pekin'e ağırlık vermeye başlamıştı. Sonuçta, hazırlıksız yakalandıkları yeni dünya düzenine karşı, milliyetçi duygulara sarılmışlardı. Böyle bir ortamda, "Aşağılık komplekslerinden arınmış" tarih kitabı isteyen aşırı sağcı grupların öncülüğünde Japonya'nın yakın tarihi yeniden yazıldı. Kitapta Japonya'nın sömürgeci geçmişi yüceltiliyor, Çin işgali haklı çıkarılıyor, orduların vahşeti, örneğin 1937'de Nankin'de 300 bin kişinin katledilmesi "kaza" diye geçiştiriliyordu. İki haftadır Çin'in tüm kentlerinde halkın "Japonya, soykırımı kabul et" sloganıyla sokaklara dökülmesinin nedeni işte bu kitaptı. Japonya'da ise okulların sadece binde birinde okutulması öngörülen yeni tarih kitabı, Çin'deki olayların getirdiği "ün"le bestseller oldu! "Bu öykü bize pek yabancı değil" diyen olursa itiraz etmeyiz ve bir gerçeği hatırlatırız: Cin şişeden çıkınca, yeniden sokmak kolay değil.
|