Yabancı sermayenin senaryosu belli peki ya yerlilerin senaryosu var mı?
Türkiye ekonomisindeki düzelme, AB'nin müzakere takvimi vermesi ile birleşince doğrudan yabancı sermaye yatırımları hızlandı. Başta bankalar olmak üzere Türkiye'nin en büyük şirketlerine yabancılar talip. Doğrudan sermaye girişi, şu dönem piyasaları ayakta tutan en önemli gelişme. Her hafta bir iki kuruluşun satışının bağlandığı açıklanıyor. Satışı bağlananların toplam tutarı 5 milyar doları buluyor. Satışa çıkarılacakların da 10 milyar doları aşması bekleniyor. Planlanan satışların bir bölümünün gerçekleşmeyeceğini varsayarsak Türkiye bu yıl yabancı sermaye rekoru kıracak.
Özelleştirmenin anlamı- Halen Türkiye'nin en büyük 10 sanayi şirketinden 3'ü yabancı sermayeli. Bu yıl 2'si daha satışa çıkıyor. Yabancıların alması durumunda 10 büyük şirketin yarısı yabancıların olacak. Kamu bu yıl Tüpraş, Türk Telekom, Erdemir gibi kuruluşları satışa çıkartıyor. Başka kuruluşlar da var ama içlerinde özellikle yabancı taliplisi olanları seçtim. Tüpraş yıllarca en büyük sanayi şirketi olma üzelliğini koruyor. Erdemir, altıncı büyük sanayi kuruluşu. Türk Telekom en büyükler arasına rahatlıkla girer. Hepsinin de yabancı taliplileri var ama yerliler ortaya çıkmıyor. Peki bu yapılan özelleştirme amacına uygun mu? Yerli özel sektör bu özelleştirmenin neresinde bulunuyor?
Kamunun yerine yabancı- Aşağıdaki veriler buna iyi bir yanıt. Kamu kesimi ekonomiden çekildikçe veya sanayi üretimindeki payını azalttıkça yerini yerli özel sektör değil, yabancılar alıyor. Tablo Merkez Bankası danışmanlarından Dr. Ercan Türkan tarafından İstanbul Sanayi Odası'nın her yıl yayımladığı 500 Büyük Sanayi Kuruluşu çalışmasına dayanılarak hazırlandı. TCMB sitesinde de yayımlandı. 500 Büyük Sanayi Kuruluşu'nun üretimi de, toplam sanayi üretiminin yüzde 52'sini temsil ediyor. Türkan'ın belirlemelerine göre, 500 büyük kuruluşun üretimi içinde kamu şirketlerinin payı 1990'da yüzde 41.5 iken 2003 yılında yüzde 15.6'ya indi. Buna karşılık yabancı sermayeli şirketlerin üretimdeki payı yüzde 8.2'den yüzde 20.1'e çıktı. Yerli özel sektör şirketlerinin payının 2000 sonrasında yerinde saydığı dikkati çekiyor. Kamunun terkettiği üretim alanını yerli özel sektör değil yabancılar dolduruyor. Büyük şirketlerin özelleştirmesi de, kamu şirketlerinin özel sektöre devredilmesi şeklinde değil, yabancıya satılması, yabancılaştırılması olarak gerçekleşmeye aday. Halbuki özelleştirmenin adı gibi olabilmesi için, bu şirketlerin kamudan özel sektöre geçmesi gerekmezmiydi?
Yerlilerin senaryosu ne?- Yıllardır sermaye birikiminin kamunun politikaları nedeniyle oluşturulmamasından ya da özel sektörün kaynakları yanlış yerlerde kullanmış olmasından dolayı bugün böyle bir sonuç doğuyor. Yabancılar belli bir stratejiyle Türkiye'ye geliyor. Aralarında kamusal sermayeli bankalar ve şirketler de var. Peki satışı yapan Türkiye'nin stratejisi ne? Satıştan elde ettiği gelirle çok daha iyi işler mi kuracak? Yoksa cari harcamalarını mı finanse edecek? Yabancıların belli bir senaryosu var ve oynuyorlar. Ya yerliler?
Bölgesel güç olma şartı- Sermaye kıtlığı çeken bir ülkede yabancı sermayenin ilgisinden şikayet etmek elbette mümkün değil. Hatta aptallık olur. Yabancı sermaye binlerce, on binlerce şirketi satın alabilir, ortak olabilir. Bunun Türkiye ekonomisine büyük katkısı da olur. Yeterki satışı yapanlar bu gelirleriyle yeni, yabancılara satılan şirketlerden daha kârlı işler kursun veya yurtdışında böyle şirketler bulup satın alsın. Ama yabancıların bankacılık sektöründe ağırlıklı konuma gelmelerinin herhalde bazı sakıncaları vardır ve pek de ülke ekonomisi yararına sonuç doğurmayabilir. Bunun yanında Türkiye'nin en seçkin, en büyük, bölgesel bazda marka haline gelmiş ve artık dünya ligine doğru adım atmakta olan büyük özel ve kamusal şirketlerinin bir bir yabancıların eline geçemesi sevinilecek bir durum değildir. Bu, Türkiye'nin ve Türk özel sektörünün dünya ligine çıkmak iddiasından vazgeçmesidir, yenilgisidir. Ekonomide etkin şekilde var olmayacağının tescilidir. Türkiye bölgesel boyuta gelmiş ve dünya ligine atlamak üzere olan, toplamı iki elin parmalarını geçemeyecek şirketlerini bir bir yabancılara kaptırarak bölgesel oyuncu ve güç olamaz.
Sonuç- "Gideceği limanı bilmeyene hiç bir rüzgardan hayır gelmez" Montaigne
|