|
|
|
|
|
İşte Anadolu 'cem'i
|
|
Dokuz ocağın temsilcisi Alevi dedeler Tunceli Hozat'ta düzenlenen "cem"e katıldı.
13'üncü yüzyıldan bu yana ilk kez Sarı Saltık başta olmak üzere dokuz ocak dedesinin katılımıyla gerçekleşen 'cem'de ibadete temsili süpürme ile başlandı. Gençler dedelerin önünde yeri öperek ibadet etti. Kerbela Ağıtı başladıktan sonra, salondaki herkes hıçkırıklara boğuldu. Cem semahlarla renklendi.
Dokuz ocağın dedesi ilk kez Sarı Saltık cemi için buluştu
Önceki akşam saat tam yedide Tunceli'nin Hozat ilçesinde kalabalık bir cem töreni düzenlendi. Dokuz önemli ocağın dedelerinin katıldığı ibadet çok görkemli geçti.
Hozat'ta vakit geçmiyor, inanın. İstanbul'da yetmeyen 24 saat burada fazla geliyor. Sokaklarda dolaşıyoruz. Hava nasıl soğuk anlatamam. "Dün tişörtle gezdik" diyorum. "Burası Hozat" diye cevap veriyorlar. "Gecesi ve sabahı sert olur, sizi uyarmayı unutmuşuz, kalın bir şeyler giyin diye..." Hozat meydanında ahali toplanmış. Kimi bizi izliyor, kimi kahvehanede zaman geçiriyor. Eski Hozat'a doğru yürürken bilgi veriyorlar: "Karşınızdaki mahalle Sünni mahallesi. Ama başı kapalısına rastlayamazsınız. Alevi kültürünün etkisi olsa gerek." Eski evler gerçekten de görülmeye değer. Hepsinde bir tarih gizli. Hele o kapılar... Tokmakları birbirinden güzel kapılar bir bir açılıyor bizi görünce. Önce evin kızları "Merhaba" diyor, yüzlerinde kocaman bir gülümsemeyle. "Buyurmaz mısınız? Bir çayımızı için." "Eyvallah" deyip elimizi kalbimize götürüyoruz. Sağ olun ama devam edelim. Hazır yağmur yokken biraz daha gezelim. Arkamdan sesleniyorlar: "Cem için mi geldiniz yoksa?" Başımı sallıyorum, akşama görüşmek üzere sözleşiyoruz. Öğle vakti gelince güneş ısıtmaya başlıyor. Ama ne ısıtma. Meydandaki kahvehane sahibi kaldırıma bir masa atıyor bizim için.
HATALARDAN DERS... Bir bir çıkarıyoruz kazakları, ceketleri. O sırada hoparlörden bir anons yapılıyor. "Akşam cem var, hepinizi bekleriz" diyor kalın bir ses. Herkeste bir heyecan, bir telaş. Kolay mı? O kadar çok ocak dedesi kalkıp gelmiş, uzun zamandır özlenen bir ibadet cemi yapılacak. Ben kaldırımın ortasında güneşin tadını çıkarırken hummalı bir koşuşturma başlıyor. İzinlerde bir eksik yok değil mi? Kaymakamda haber verildi mi? Valinin izni alındı mı? Tugay komutanına bildirildi mi? Bunca izin bunca belge ne için? İbadet için. Dedelerle sohbete başlıyoruz. "Yok" diyorlar. "Cem evimiz yok burada. Burası bizim için en özel bölge ama cem evi yapmamıza izin vermiyorlar. Sadece burada değil hiçbir yerde yapamıyoruz. O yüzden de cem düzenlemek için izin almak zorundayız." Niye? Birbirlerine bakışıp susuyorlar. Bir cevap arıyorum, soran gözlerle kahve ahalisine bakıyorum. En sonunda biri dayanamıyor. "Cem evi yapmak için gereken izin Diyanet'ten alınıyor. Bizim vergilerimiz de Diyanet'e gidiyor ama bize cem evi izni vermiyorlar" diyor, diğerleri başlarını sallayıp tespihlerini çekiyorlar. Hep beraberce susuyoruz. Dedelerden biri "Olsun" diyor. "Buna da şükür. Biz neler atlattık. Artık rahatça Alevilik konuşuyoruz,böyle geceler düzenliyoruz, siz gelip hakkımızda yazıyorsunuz. Buna da şükür değil mi?" diye bastıra bastıra etrafına soruyor. Herkes derin bir "Eyvallah" çekiyor eller kalbin üstünde. Sevdim ben bu eyvallah lafını. Müthiş içten, müthiş dokunaklı. Saatler geçtikten sonra kendimi sık sık eyvallah derken buluyorum. Yakışmıyor mu yoksa ağzıma, olmuyor mu, eğreti mi duruyor? Hiç önemli değil. Beni tanıştırırken etrafa, söyledikleri güzel cümleleri duyunca "Eyvallah" diyorum. Hoşlarına gidiyor, sırtımı sıvazlıyorlar. "Sen" diyor bir tanesi, "Sen Bülent Ecevit'le derin devleti konuştun. O sendin değil mi?" Bir anda prestijim artıyor. Hozat'a gelen toy genç kızdan deneyimli gazeteciliğe terfi ediyorum. Meğer Ecevit röportajı burada sular seller gibi okunmuş. Çok seviyorlar Ecevit'i. Bacım diye yanıma geliyor aksakallı bir Hozatlı. "Bacım ne güzel sorular sormuşsun öyle Ecevit'imize..." Eyvallah!
CEM TÖRENİ BAŞLIYOR Akşam saat yedide cem töreninin düzenleneceği belediye tesisinin önüne gidiyorum. Ortalık kalabalık. Güçlükle kendime yer bulmaya çalışıyorum. Erkek, kadın çoluk çocuk herkes orada. Özellikle de gençler büyük ilgis göstermişler. Salonda bana ayrılan yere oturuyorum. İbadet ceminde kadınlar bir tarafa, erkekler diğer tarafa ayrılıyor. Yan yana oturanlar da var. Dedeler salonun sahne kısmına serilen ve dualarla artık sadece dedelerin oturması için kutsal hale getirilen halıların üzerinde yerlerini alıyorlar. Başörtülü, yemenili kadınlara baktığımı gören yaşlıca bir teyze "Hiç önemli değil, başın da açık olabilir" diyor. "Önemli olan saygıyla sükut içinde izlemek."
SALONDA 2000 KİŞİ Öyle bir izdiham var ki Cem'i yöneten sarı saltık dedesi Ahmet Yurt sık sık "Bacılar" diyor "Biraz sessiz olun, sükut içinde dinleyin, birazdan Cem'e başlayacağız." Mavi plastik sandalyelerin üzerindeyiz. Aslında özgün Cem'lerde yerlere serilen halıların üzerine diz çökmüş şekilde oturulurmuş. Bu tarz oturma biçimi yorucu olduğu için cem sırasında birkaç kez ara verilirmiş ki insanlar uyuşan ayaklarını dinlendirsin. Plastik sandalyelere geçişin ise daha pratik bir öyküsü var. Eskiden neredeyse her hafta düzenlenen ibadet gün geçtikçe bir takım engellemeler ve cem evinin olmayışı nedeniyle çok az gerçekleşir olmuş. İşte o yüzden ne zaman bir cem düzenlense aşırı izdiham oluyormuş. Sandalyeler o yüzden yani. Yine de salonda 2000 kişiyiz.
|
|
|
|
|
|
|
|
|