Bizden öylesi çıkmaz!
Dün... Hem "dindar, muhafazakar, mukaddesatçı" hem de "üçkağıtçı" olabilenlerden çıkarak... Daha kimleri gördük derken... "Liberal soyguncu, milliyetçi çete, sosyal demokrat talancı, demokrat hırsız, Atatürkçü hortumcu, dört eğilim avantacı, fırıldak avansçı" demişim ya... Bütün bunları, hepsini sırayla ve bir arada görmüş gözlerin hiçbir itirazı yokken, her eğilimden "hafızasız ve kör" arkadaş, "Bizden öylesi çıkmaz" diye diklendi. Tipik refleks. Görmek istememe, duymak istememe, kabullenmek istememe refleksi. "Bilmem ne" olanın, arsız, hırsız filan olamayacağına... Belki de, öyle olsa bile, ona öyle denemeyeceğine... Belki de, diyenin canına ot tıkılmasına dair duvar gibi bir inanç.
Refleksin en genel hali, "bilmem ne olan" ın asla öyle kötü şeyler yapmayacağı kanaati. Bir başka versiyonu ise, "öyle şeyler yapıyorsa, zaten şu, bu olamaz" savunması. Yani, bir inanç, bağlılık veya ideoloji fiilen yapılan "kötü şeyler" le çelişiyorsa... Ya o hareketin gerçekten kötü olmadığına kendini inandırmak... Yahut yapanın zaten "milliyetçi, dindar, liberal, Atatürkçü, sosyal demokrat" filan olmadığını düşünmek. Oysa, dinlerin, ahlak öğretilerinin, siyasi-ideolojik ideallerin tüm vaatlerine, tüm insani-vicdani söylemleri ile söylevlerine rağmen... "Dünyanın hali" malumunuz. Tarihin ve bugünün hali. Neredeyse tüm kutsal kitaplar "öldürme" emri verdiği halde, "öldürme" nin kutsal toplumsal yahut bireysel gerekçelerini bulanlar da malumunuz. Neredeyse tüm kutsal kitaplar "çalma" diye buyurduğu halde, çalıp çırpmanın dünyevi gerekçelerini ve fırsatlarını bulanlar da. Kimi zaman "düşman" mevcuttur; kimi zaman "içindeki arsız".
Çok uç örnekler, yani din adına, milliyet, ırk adına "ötekiler"i katletme hummaları bir yana... ABD Anayasası'nı "insanın eşitliği" ilkesi adına bina edenler, "siyahlar"ın o eşitte yer almadığını zımnen kabul etmişlerdi... Fransız Devrimi'nin hemen ardından, o "eşitlik, kardeşlik" feryadının hemen sonrasında, vatandaşlık hala "vergi veren erkek hakkı" sanılmıştı. Sömürgeci talanın en büyük dürtüsü ekonomik-ticari olsa da, bir ideolojik arka planı da, "Aydınlanma" namına "Geri ve cahil toplulukları aydınlatma" olmuştu... Bir başka koldan da, "Putlara, tabiata tapan geri ve cahil topluluklara Tanrı'nın yolunu göstermek." Bugün "demokrasi ve özgürlük", mesela "geri, cahil, kaba halklar"a nasıl bomba bomba gidiyorsa. "Kimsenin kimseyi ezmediği bir düzen" diye yola çıkan reel sosyalizmler ve fiili komünizmler, "ezmek" üstüne yeni ufuklar açmıştı.
Hırsızlık, hortum, soygun gibi "seküler, dünyevi" arsızlıkların, ihtirasların çoğunun aktörü de, inançsız, dinsiz, milliyetsiz, vatansız, ideolojisiz, apolitik... Kağıt üstünde herhangi bir ahlak öğretisinden azade dünya görüşlerine değil; bazen en koyusundan, en derin ve en yoğunundan adanmışlıklara mensup oldu. O yüzden; "kimlik" e körü körüne sadakat ile "kimliğin temizliği" ne körü körüne inanç, çoğu zaman zayıf bir hikayedir... O yüzden; "kişilik" sadece "kimlik" ten beslenirse, dünyaya, insanlara, hukuka, ahlaka dair vicdani omurgadan yoksunsa, şiddetli bir kimliğe zayıf bir kişilik eşlik eder. Çok yamuktur!
|