| |
Liberalizm yükseliyor...
Dün, Turgut Özal'ın on ikinci ölüm yıldönümüydü. Cumartesi gecesi Kanal 6'da Turgut Özal'ın 1991'de İzmir 3. İktisat Kongresi'ndeki konuşmasını yeniden bir kez daha dinleme fırsatını yakaladım. Olağanüstü güzel bir konuşmaydı.
Turgut Özal 1991'deki bu konuşmada, gelecek on yıl içinde, "bireyi devlete karşı koruyan" liberal zihniyette ısrarlı olmamız halinde inanamayacağımız noktalara ulaşabileceğimizi, bir önceki on yılı örnek vererek anlatıyordu. Ne var ki, avanta dağıtarak siyaset yapma geleneğinin köklü bir temsilcisi olan Süleyman Demirel 1990-2000 yıllarını heba etti. Turgut Özal'ın düşlediği Türkiye yaratılamadı. Ancak, aradan geçen zaman, Özal'ın önerdiği reçetenin doğruluğunu bir kez daha ispatladı.
Irk ve din arasında sıkışmış kalmış bu topraklarda düşünce doğru dürüst hiç boy atamadı. Türkiye'de liberal ve Marksist düşünceye yapılan vurgu Türklüğe ya da Müslümanlığa yapılan vurgunun yanında öylesine cılız kaldı ki, hissedilmedi bile... Turgut Özal, liberalizmin "ekonomik" cephesini öne daha hızlı çıkardı... Liberalizmin siyasal yanı hep arkadan ve biraz da topallayarak geldi... Halbuki, piyasa ekonomisi, demokrasi ve insan hakları üçüz kardeştir. Bireyi devletin baskısına karşı koruyan liberal düşünce bu üçüz haliyle gerçekten var olur...
Turgut Özal'ın ekonomik yanıyla başlattığı bu büyük dönüşüm, ardından Gümrük Birliği ile daha yerli yerine oturdu. Türkiye gerçek bir rekabet kavramıyla tanıştı ve rekabet üretir hale geldi... Avrupa Birliği ile müzakere tarihi alma süreci de "demokrasi ve insan hakları" konusundaki çarpık iskeletin ortaya çıkması ve genel hatlarıyla yeniden düzenlenmesine yaradı. Ancak bu operasyonun kalıcı bir sağlık yaratması için tam üyelik sürecinin başarılı bir şekilde tamamlanması gerekiyor...
Son zamanlarda suni bir şekilde "milliyetçilik yükseliyor" propagandası var... Hatta "devlet odaklı" bayrak provokasyonu ile bu tespite güç verilmeye çalışıldı... Halbuki, "birey" yerine "devleti" öne alan her türlü girişim, Türkiye'nin önünü anında tıkamaya yetiyor.. "Birey değil devlet önemli" diyen zihniyet, bizi dünyadan koparıveriyor... Yoksulluğu artırıyor, ekonomiyi uçuruma yuvarlanma eşiğine getiriyor. Hamasi bir ırkçı ittirmenin çözümsüz olduğu anında anlaşılıyor. İnsan odaklı reçetenin doğruluğu her defasında ispatlanıyor... Örneğin geçen haftalardaki provokatif girişimler, dünyadaki belirsizlikle el ele verince, Borsa'yı iyice düşürdü, dövizi de yukarı doğru itti. Kitleleri tabular arkasında hareketlendirmek ise, çözümden uzaklaşıldığını görenleri liberal düşünce etrafında kenetliyor.. "İyi yaşamak" isteyen insanlar "bireyi devletin önüne koyan" anlayışa daha fazla sahip çıkıyor...
Turgut Özal'ın çizgisini önemseyen AK Parti, dalgalanma dönemini arkada bırakmak istiyorsa, İzmir 3. İktisat Kongresi'nde Özal'ın yaptığı konuşmayı da can kulağıyla bir kez daha dinlemeli. O konuşma, "içe kapanmacı, devletçi, bürokratik" çizginin hamaset sosuyla bile yutulamadığını, bunun tersinin içerde ve dışarıda insanımıza imkân sağladığını heba edilen on yıl üzerinden gösteriyor.
Giderek artan bir şekilde liberalleşen dünyanın dinamikleri nedir? Bunun içerdeki ve dışarıdaki manivelaları nerede? Dünyada ve bölgemizdeki böyle bir anlayışın politikası ne olmalı? Bunun içerdeki toplumsal destekleri nasıl şekillenir? Bunları doğru cevaplandıran yola devam edecek, çelmeleyenler ise yenilecek. Evrenselliğe düşman bir "yerellik" bitiyor... İşte Denktaş'sız KKTC bunun göstergesi. Evrensel ile yereli birleştiren kazanıyor. İşte 1980 ile 1990 arasındaki büyük değişim..
|