|
|
Halka açık 'fondue' tadında demokrasi
Tıkır tıkır işleyen hayatıyla İsviçre'de tarafsızlık siyaseti hala ayakta. Geleneksel yemekleri 'fondue'nün de esası olan paylaşım, politik hayatın temelini oluşturuyor.
Fırsat ve imkan buldukça, arada sırada İsviçre'ye uğramak gerek. Burada farklı bir demokrasi tadı alıyorsunuz çünkü. Adını ülkenin milli yemeği, "fondue"den alan bir tat bu. Lazların ünlü "muhlama"sına benzer bir yemek, fondue. Emmental ve gravyer gibi peynirlerden oluşan bir bulamaç, ateşin üzerinde fıkırdarken, ortaya servis yapılıyor ve herkes kendi metal şişiyle ekmeği erimiş peynire batırıp yiyor. İhtiyacına göre, doyuncaya kadar. "Aman bana kalmazsa" diye dertlenmeden. Devamlı yerseniz yavan gelebilir ama gelenek bu. Paylaşım esas. 8 milyonluk İsviçre, AB denizi ortasında bir ada gibi. AB'ye katılım konusunda mütereddit ama uzun bir tefekkür ardından sonunda, 2002'de, BM'ye üyeliği kabul etmiş durumda. BM'ye giriş tartışmaları sürüyor, tek giriş gerekçesi "Biz de o kararların içinde olalım"la özetlenebilir.
YABANCI DÜŞMANLIĞI 200 yıla yakın süredir savaş ve kıtlık görmemiş ülkede, tarafsızlık siyaseti hala ayakta. İnsan hakları ve barış alanında, İsviçreli önde gelen diplomatlar ve sivil toplum kuruluşları çok faal. Çin ve İran gibi ülkeleri "insan hakları" konusunda masaya oturtmayı başaran İsviçre, İsrail-Filistin barışı için Cenevre inisiyatifini de, mevcut durumda bir tıkanma olursa devreye sokmak için ayakta tutmak istiyor. Son durumun nabzını tutmak için geldiğim İsviçre'de, sağlıklı bir ekonomi ve tıkır tıkır işleyen, mekanik bir hayat buldum yine. Ama işin sosyal tarafı hiç de siyah beyaz değil. Yabancı düşmanlığı tırmanışta. Tabii, özellikle toplam 80 bine yakın Türk asıllının ağırlıkta olduğu Basel Kantonu'nda sıkı İslami ve milli gelenekler hala egemen ve topluma entegrasyon ikinci kuşaklarda da halledilmiş değil. Bu durum, İsviçreli ılımlı siyasiler kadar, kanton meclislerine seçilmiş olan Türk asıllı milletvekillerini endişelendiriyor. Demokrasi, bu ülkenin her şeyi. İngiltere kadar eski bir demokrasiden söz etmek mümkün. Ta 1291'e dayanıyor. Ama, ABD'ye de ilham kaynağı olan bugünkü federal sistem, 1848'de kurulmuş. Her biri kendi içişlerinde bağımsız 26 kanton devletçik var. Merkezi devlet dış siyaset, güvenlik-savunma, enerji ve trafikten sorumlu. Gerisi kanton ve belediyelere bırakılmış.
DÖRT RESMİ DİL VAR Uzlaşma ve oylama esas. Ülkeyi 1959'dan beri koalisyonlar yönetiyor. Bakanlar rotasyonla değişiyor. En önemli siyasi araç, duruma göre 50 ile 100 bin arasında toplanan imzalarla başlatılan referandumlar. Tabandan gelen talepler, yerel ve gerekirse merkezi düzeyde kabul görürse yasalaşıyor. İsviçre yılda birçok kez bu yüzden sandık başına koşuyor ve "evet" veya "hayır" diyor. Nükleer santralleri kapamadan tutun, bar saatlerine kadar her şey burada bir referandum meselesi. Dört resmi dil, farklı mezhepler, farklı siyasi eğilimler olsa da, kantonlar arası denge, sağlam ekonomi nedeniyle hayli istikrarlı. Sağlam ekonomi nedeniyle, Bern kantonu içinde beliren Fransız ayrılıkçılığı, yeni bir kanton (Jura) kurulmasıyla halledilmişti. Jura'yı gezdik. Sakin bir yer. Sınırdaki Fransa'ya iltihak gibi bir fikir akıllarından bile geçmemiş. Kendi halinde yaşayıp gidiyorlar. Türkiye'yle İsviçre arasındaki ilişkilerde Kürt ve Ermeni meselelerinde son on yıl içinde yaşanan gelişmelerin gölgesi var. Bir İsviçre kantonunun "Ermeni Soykırımı" yönündeki kararı nedeniyle ilişkiler hala gergin ama bu hafta belki bir adım atılacak. İsviçre Dışişleri Bakanı Micheline Calmy-Rey buraya geliyor. Ekonomik ilişkileri iyi olan iki ülkenin birbirinden öğreneceği çok şey var. Türkler, aslında fondue'ye yabancı değil. İsviçreliler de "muhlama"ya...
Melis Akman
|