| |
|
|
Özal hâlâ pek çok yaşayandan daha canlı
Turgut Özal'ın vizyonunu ve icraatını düşününce hep aynı soru gelir aklıma: - Nasıl olur da 1993'te ölmüş bir politikacı, bugün yaşayan pek çok meslektaşından hâlâ nasıl daha canlı, daha yenilikçi ve daha ileride durur? Zamanı yaşayan insanlar için durduramazsınız. Zaman ancak ölenler için durur. Acaba Özal türü insanlar yaşadıkları zamanı değil de, çok ilerideki bir zamanı görebildikleri ve buna uyumlu davrandıkları için mi, ölmüş olmalarına rağmen zamanın gerisine düşmüyorlar? İşte buna biz "Vizyon" diyoruz. Zaten "Vizyon" kavramı Turgut Özal'la girmedi mi siyaset terminolojimize? Sakın yanılıp da vizyonu sadece "Hayal Gücü" biçiminde algılamaya kalkmayın. Bu kavramın içeriğinde, "Cesaret", "Hesap", "Gerçekçilik" ve "Kendine Güven" gibi olguların da bulunması şart. Serbest dış ticaret rejimini ve konvertibiliteyi getirirken, bankacılığa reel faizi sokarken, kıyı arazilerini özel sektör yatırımlarına açarken, organize sanayi bölgeleri ile endüstrileşmeyi Anadolu kentlerine yayarken, bunların sonunda "İhracat ve Turizm Hamlesi"nin geleceğini görebilmektir vizyon sahibi olmak. Çok kanallı televizyonculuk, otoyollar, dijital telefon sistemleri, metropol belediyeler uygulaması... Yunanistan vatandaşlarına tek taraflı olarak vizenin kaldırılmasını düşünün. Veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkının kabul edilmesini, Ceza Yasası'nda 141-142-163'üncü maddelerin kaldırılmasını, AB'ye üyelik başvurusunun yapılmasını, Karedeniz Ekonomik İşbirliği Projesi'ni... İçki ve sigara ithalatının bandrole bağlanarak serbest bırakılmasını. Şu tarımda "Tohum Devrimi"ni düşünün. Özal'dan önce futbol sahaları yeşil değildi mesela. Dış seyahatlerinde, hayatlarında ilk ihracatlarını yapacak iş adamlarının teklif mektuplarını birer birer incelerdi. Onun zamanında internet henüz kitlelere açılmamıştı. Ama bilgisayara bir oyuncakla oynar gibi hakimdi. İlk CD-Rom'u kendisine Amerika'dan getirdiğim günkü heyecanını hâlâ hatırlıyorum. Ya da Cumhurbaşkanıyken, Okluk Koyu'ndan deniz turuna çıkıp tekneleri ziyaret etmesini, turistlerden eleştirileri almasını... Türkiye'ye ve Türk halkına güvenmesini. Tarihle değil, bugün başarılanlarla övünmenin "Gerçek Milliyetçilik" olduğunu vurgulamasını. Dünyanın en gelişmiş ekonomileri ile de rekabet edebileceğimiz duygusunu tüm girişimcilere aşılamasını. Laikliğin bir zorlamacılık değil, bir özgürlük rejimi olduğunu vurgulamasını. Başı örtülüyle de, mini etekli veya bikiniliyle de aynı rahatlık içinde beraber olabilmesini. Mütedeyyin bir insan olmasına karşın, dünya liderleri ile karşılıklı kadeh kaldırabilmesini. Gerçekten hâlâ anlayabilmiş değilim: - Nasıl olur da 1993'te ölmüş bir politikacı, bugün yaşayan pek çok meslektaşından hâlâ nasıl daha canlı, daha yenilikçi ve daha ileride durur? Ben Turgut Özal'ı, iyi bir arkadaş, akıllı ve parlak bir dost ve koltuğun ona değil onun koltuğa bir şeyler kattığı insan olarak özlüyorum. Bir Türk vatandaşı olarak da ona şükran borçluyum. Hepimizin yaşamına çağın ışığını tuttu, vizyonu ve icraatı ile gelecek kuşaklara yol açtı.
|