Kışkırtan adres meçhul mü?

Bahçeli'nin şimdiye kadarki en hayırlı icraatı herhalde son sokak olaylarına karşı tutumu olsa gerektir:
-Kesin söylüyorum ülkücü hareket sokakta olmayacak!
MHP liderinin Hürriyet'e verdiği beyanattaki bu teminat önemli. Demek ki Türkiye'deki yeni oyunun kuklacı ları, sol elde mevcut vatan tutuşturucu çakmak taşları nı sürtmek için ' sağ ellik karşıtlar' bulmakta zorlanacaklar.
Lakin tehlike sıfırlanabilmiş değil. Nitekim Bahçeli bu taahhüde rağmen toplumdaki ' çakmak taşı tarlası'nın müsait yapısına dikkat çekiyor:
-Ülkücü hareketi sokağa çekmek isteyenler, o kitlenin üzerinde çalışma yapmak istiyor. Ülkücü harekete hakim olduğumuzdan kimsenin şüphesi olmasın. Ama toplumda ülkücü kimlik adına hareket edebilecek insanlar bulunmakta da zorluk çekilmez herhalde. Çünkü parmakla bir bozkurt işaretinin yapıldığı yerde yapılan bir eylem, toplumda hemen ülkücü kesimin gerçekleştirdiği bir eylem olarak değerlendirilecektir.
Bahçeli suçu milliyetçilerin üzerine yıkacak şekilde fitne tasarlandığını belirtirken aslında kuklacı nın kullandığı işbirlikçilerin yarısomut adresini gösteriyor:
-Bu konuda bildiri yayınlayanlar son 10 yıldaki yazılarını ve konuşmalarını gözden geçirmelidirler. Bunlar arasında ayrışmayı, kini yayanlar ve ülkenin bölünmesi için çaba içinde bulunanlar vardır.
Bahçeli'nin gösterdiği adres, dün bu sütunda ' yavuz hırsız milliyetçileri' olarak belirlemeye çalıştığım çevredir.
Ne var ki şu dakikada artık asıl mesele işbirlikçilerin yarısomut, hatta somut adresi değil, doğrudan kuklacı nın adresidir. Daha açıkçası, yine kimin oyununa geldiğimiz önemlidir.
Şurası artık tescillenmiştir ki, Atatürk'ten sonra hakiki devlet adamı ferasetinden tamamen mahrum kaldığımız için ülkemize bütün belalar, dost bildiklerimizin sunduğu süslü kutular içinde gelmiştir. Durumun böyle olduğuna ilişkin milyonlarca kanıtın sonuncusu Ecevit'in taptaze itirafıdır:
-ABD'nin Apo'yu bize niye verdiğini hala bilmiyorum.
Dünün başbakanından gelen bu açıklama Türkiye'nin devlet olmaktan çıktığını tarif sağlamlığında ortaya koymaktadır.
Sebeplerin sebebi acaba ne? Eskilerin ' kaht-ı rical' dediği siyasi kuraklık, hakiki devlet adamı kıtlığı.
Ya bu kıtlığın nedeni? İsteyen ' felek böyle istedi, milletin nasibi yok, dört başı mamur lider zuhur etmiyor' diyebilir, isteyen ' Atatürk kendisinden sonrası için ortada adam bırakmadı veya doğru dürüst devlet adamı yetiştirmedi' diye hüküm biçebilir. Şu anda önemli olan, milletin hiç değilse acil gerçeği kavraması, Türkiye'nin devlet gibi idare edilmediği tespitini yapabilmesidir.
Gerisi ayrıntıdır. Türkiye devlet gibi idare edilmediği için gözümüzün önünde bir Kürt-gayri Kürt boğazlaşması tezgahlandığı halde bir tek hakiki suçlu ele geçirilememektedir.
Burada özellikle -iki sebeple- 'Kürt-gayri Kürt' diyorum.
Bir kere ' Türk' kelimesini etnik isim saymıyor, bu ülkedeki her bireyin vatandaşlık künyesi olarak görmekte ısrar ediyorum. Esasen ' amansız Türk düşmanı' haline getirilmiş bir kısım profesyonel bölücü dışında buna itiraz da yoktur. Daha açıkçası ' Türk' kelimesi bu ülkede sadece, ' ikinci ulus' konumu arayan Kürt ırkçılarının itiraz ettiği, sayılı istisnaları hariç Çerkez, Laz, Boşnak, Arnavut, Gürcü, Abaza ve başka kökenden olan unsurların rahatsızlık duymadığı bir ' şemsiye kavram'dır.
İkinci sebep de, yıllardır dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştığım husustur. Bu ülkede türlü maskeler altında Kürt ırkçılığı güdenler sözde haklarını savundukları kitleye düşman kazandırmak için fena halde kullanılmış, Anadolu'nun ' Turani' kökenden olmayan unsurlarını bile ' Kürt karşıtı' haline getirmişlerdir.
Onun için kuklacı nın tezgahladığı ' Kürt-Türk çatışması' esasen ' Kürtgayri Kürt kutuplaşması' olarak şekilleniyor.
Kuklacı göbeğimizin üstünde konuşlanmış, içimizden sivil toplum örgütü görünümlü bir yığın işbirlikçi birim tedarik etmiş, açıktan açığa fitne düzenekleri kurmaktadır. Adına hala devlet demeyi sürdürdüğümüz siyasi çarkımız ise, fitneye ortak sanılacak kadar derin bir başıboşluk içinde görünmektedir.
Oysa kahtı rical çağımızın yetkilileri kuklacı nın gerçek adresini bal gibi bilmektedirler ama ' acaba bizden tam olarak ne istiyorlar' sorusuyla yatıp kalkmaktan öte herhangi bir tedbir geliştirememektedirler.
Sakın, iki eski cumhurbaşkanının sıcacık ' derin devlet' kutsamaları, bu oyunu yerli tasarı sanmamıza hizmet etmesin???