Hangi biz!
Yok, yok... nafile! Düşünmek, anlamak, muhakeme etmek gerçekten çok zahmetli olduğu için, bize en yakışan, "nefret" kusmak. Kolay ve münasip. "Biz?" Öyle bir şey de yok aslında. O kadar çok kişinin beyninde ve damarlarında "taksit taksit iç savaş" dolaşıyor ki, "biz" diye bir şey yok. Ortak, birlikte yaşamanın daha alfabesinde kekelerken "birlik, beraberlik" nutukları atmak, bir "biz" den söz etmek büyük bir yalan olmalı.
Daha gündelik hayatına, herhangi bir "öteki"ni, trafikte sollamaktan kuyrukta ittirmeye, yan baktı diye silkelemekten bir bahaneyle oymaya adanmış başlarken... Dinin, milliyetin, vatanın, bayrağın, ne bileyim mesela demokrasinin kutsallığına inanmış onca insan, her gün gündelik hayatına, bir "öteki"ni nasıl kazıklayacağının hesaplarıyla dalarken... Bunun siyasallaşmış biçimleri, "bayrağa hakaret" yahut "linç psikolojisi" olarak vuku bulurken... Hangi "biz!"
Krizlerden sonra yüzüne sanki bir "gülümseme" yerleşmiş gibi görünen "biz", aynadaki o suretinden hoşlanmadı. Nasıl, bir zamanlar, ekonominin balon gibi şişmesini "zenginlik" zannetmişsek, demokrasinin, hoşgörünün de bir "balon" olduğunu anlamalıydık. Biraz asıldık balona, azcık yükseldik. "Sessiz devrim" in sessizliğini, balonun patlaması bozdu. Her gün gündelik hayatlarımızda soyunduğumuz iç savaşlarla zaten gerili, zaten her köşe başında nefrete ve şiddete meyilli halimiz, "taksit taksit demokratikleşme" yerine "taksitli iç savaş"a daha münasip kaçıyor olmalı. Ne her bireyin imkanınca katıldığı vergili, kamusal hayatlı dayanışmadan hoşlanırız, "biz" derken... Ne de "biz" in diğer parçalarına, ama kadın, ama yoksul, ama farklı düşünen, herhangi bir "öteki" parçasına dair sıcak bir ruh geliştirebiliriz.
Asık suratlarla, her şeyi bilirim eminliğiyle; kutsal bir değere ona hakaret gibi yapıştırılmış pespaye fikir ve eylem hayatlarının sıkıntısını, çelişkisini hiç duymadan, hap yutmuş, robotlaşmış gibi, daha kapıdan çıkar çıkmaz yanından geçeni düşman belleyen hin ve cin halimizle... Hangi "biz!" Her gün, kendi kimliğinin kıymetini ancak "öteki" nin değersizliğiyle ispatlamaya ve kendi hayatına mana kazandırdığını sanmaya bağlı, bağımlı... Ayağını gaza basarken de, elini ve dilini bir başkasının yedi sülalesine, hayatına, bedenine kaldırırken de, ne cesur, ne yiğit ve hep ne kadar haklıyız.
"Birlikte gülümseme" ihtimali; gergin, sert ve şiddet dolu damarlara pek nüfuz edemiyor. "Olgunlaşma" ihtimali bir rüzgar gibi yalayıp geliyor, geçiyor. Bir parktaki banka, trenin koltuğuna, asırlık bir çınara vandalizmin bıçağıyla çizikler attırırken tuhaf bir haz duyan ruh halimiz, "balon" u da patlatıyor işte. Sofrasındakini, ekmeğini, damını bölüşen kültürel damarımız, birbirini şirden yiyen iştah, arsızlık, azgınlık, küstahlık, cehalet ile cüret, nefret ile şiddet, ticaret ile siyaset, rekabet ile hiddet hızarları tarafından inceltildi, inceltildi... koptu kopacak gibi. Vatanını çok severken birbirini bu kadar sevmeyen insanlar olarak her gün birbirimizin üstüne çullanıyoruz ya... Hangi "Biz!"
|