|
|
|
|
|
|
'Oruçtayım ama iftar olmuyor!
Rejim yaparken misafirliğe gideceğiniz insanları iyi seçmeniz gerekir. Mesela gazetemiz yazarlarından Mansur Forutan'ın evine ne zaman gitseniz, buzdolabının her daim boş olduğunu görürsünüz. Önceki gün ona gitmeye karar verdim. Beni elinde kocaman bir sandviçle karşıladı. Bıyık altından o 'beter ol' gülümseyişini hemen fark ettim.
Dün gerçekten berbat bir gün geçirdim. Zaten sizlerle de paylaşmıştım. Uzun uzun düşündüm. Mesele birazcık da günlerimin hep aynı geçmesinden kaynaklanıyor, biraz yaşam çevremi değiştireyim dedim. Ancak rejim yaptığınız zaman misafirliğe gideceğiniz insanları da çok iyi seçmeniz lazım. Mesela Bahçeşehir'de çok sevdiğim akrabalarım var. Ancak iki tane küçük çocukları olduğu için evlerinde olası bir kar fırtınasında beş ay sokağa çıkmadan yaşayabilecek kadar erzak var. Ama gazetemiz yazarlarından Mansur Forutan'ın evi hiç de öyle değildir. Yıllar önce ben de Bebek'te otururken komşuyduk. Bilirim; buzdolabı hep boştur. Sadece çeşit çeşit içecek koyar. Üstelik onunla müzik zevklerimiz de çok uyuşuyor. Ben de onun gibi rock müzik fanatiğiyim. Üstelik bir de müzik sistemleri üzerine özel bir eğilimim var. Hatta bir kere stereo amfimi yeni aldığımda bir heyecan onun evine götürmüştüm. Onunki ile aynı hoparlörlere bağlayıp yarıştırmıştık. Ve o kazanmıştı. Ne kadar sinir olduğumu anlatamam! Yani böyle karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan mesafeli bir dostluğumuz vardır Mansur'la...
'EVDEKİ TEK YİYECEĞİ MANSUR TÜKETTİ' İş çıkışı eğlenceli bir şeyler yapmak istedim. Ve soluğu Mansur'un evinde aldım. Onun evi gerçek bir teknoloji tapınağı gibi. Projeksiyon TV, süper bir müzik sistemi, geniş bir DVD film koleksiyonu ve 80'lerde yayınlanan, neredeyse tüm Glam Rock CD'leri... Ona bir şey beğendirmek zordur. Kendince tanımlamaları vardır. Üstelik rejim olaylarına falan da karşıdır. Mansur'un evinde rejim jandarmaları ve kontrolörlerinden uzak kalacağımı düşünmüştüm. Ama tam tersi oldu. Mansur, elinde kocaman bir sandviçle karşıladı beni. Yüzümdeki ekşi gülümsemeyi bekliyordu. Lakin bıyık altından o 'beter ol' gülümseyişini hemen fark ettim. İstediği reaksiyonu alamayınca "Sandviç yer misin?" dedi. "Yaa Mansur yaa!" diyebildim. Bir yandan da sandviçi kesiyordum. Jambon, kaşar peyniri, mayonez, turşu ve tabii nefis bir ekmek... "Rahşan sakin ol!" dedim içimden. Allah'tan Mansur fazla uzatmadı da, salona huzur içinde geçtik. Bu arada su içme bahanesi ile buzdolabını kontrol ettim. Sevinç içinde zıplıyordum minicik mutfakta.
DOLAP BOMBOŞTU! Evdeki yegane yiyecek, gazetemizin müstesna yazarlarından Mansur Forutan'ın elindeki muhteşem sandviçti. Ama o da yavaş yavaş tükeniyordu.
'KURUMUŞ LAHMACUNA TAVDIM AMA...' Lafı yeni aldığı gitarına getirdim. Bu konuda hevesli olduğunu bildiğim için biraz da gaza getirdim. "Mansur'um depresyona girdim. Vücudun gıdası ekmek -ki o bana yasak- bari zavallı ruhuma şifa niyetine müzik zerk eyle" dedim. En sevdiği şarkılara ve onların efsane gitaristlerine eşlik ediyordu. Kendimi yeniden iyi hissetmeye başladım. Hatta Mansur'un rejim karşıtı söylemleri karşısında bir ara diktatör havasına girip, kendimi yeniden buzdolabı mevkiine attım. Hani kıyıda köşede bir kebap kalıntısı, kurumuş bir lahmacun var mı diye baktım. O anda gözüm banyo kapısının arasından görünen aynaya ilişti. Toplam kilo kaybım 2.8 kg idi. Bu devenin boynundaki ben gibi bir şeydi ama işte farkı fark ediyordum. Gözümün önüne üç beden küçük kot pantolon arayan ve dükkanlarda horlanmayan versiyonum geldi. Belki zayıflayınca bir otomobil yarışına bile katılırım diye düşündüm. Sakinleştim. Ve Mansur Forutan tesislerini koşarak terk ettim.
Rahşan Gülşan
|
|
|
|
|
|
|
|
|