|
|
|
|
|
|
Platonik aşklar
Geçen cumartesi doğum günümdü. Daha doğrusu pazar olan doğum günümü "Kimse pazar pazar parti kaldıramaz" iye cumartesiye aldım. Ve evimde dostlarıma büyük bir parti verdim. Aşağı yukarı bütün sevdiklerim bir aradaydı. Gece bir ara annem ve babam da uğrayıp beni iyice mutlu ettiler. Tabii ki babam müziğe tahammül edemeyip "Çocuklar beni bağışlayın" deyip annemi de yanına alıp erkenden gitti. Her neyse, biz zıvanadan çıkana kadar eğlendik. Bu arada sese gık demeyen komşularıma da binlerce öpücük buradan. Çok eski bir arkadaşım yanıma gelip, "Kızım yaşlanıyoruz ama hala ruhlar çocuk" dedi. Bu da ne büyük keyif değil mi? Hakikaten de öyle, bedenin yer çekimine ayak uydurup yaşlanıyor tabii ki. Kadınlar nerelerine silikon taktırırlarsa taktırsınlar, nerelerini gerdirirlerse gerdirsinler, gözler, ifade yaşınızı kesinlikle gösteriyor. Her yaşın keyfini yaşayabilmek ne güzel oysa. Şöyle eskiye bir dönün ve düşünün yaptığımız hatalara, komikliklere nasıl gülümsüyoruz yılların verdiği olgunluklarla değil mi... Şimdi oğlumda da görünce lise, üniversite yıllarım, platonik aşklarım, aşk anılarım aklıma geliyor da inanılmaz gülüyorum.
BEBEK YOKUŞU Boğaziçi Üniversitesi'nde ilk yılımdı galiba. Ben Bebek'ten okula gidiyorum. Boğaziçi'nin alt kapısı Bebek'ten; yokuşu yürüyüp okula varıyorum. Bu arada müthiş bir oğlan da benimle her gün aynı yolu yürüyor. Onunla yürüyebilmek için bazen sahilde, bazen de soğuk havada titriyerek bankta bekliyorum. Ama yanına gidip bir türlü tanışamıyorum. Türk filmlerindeki numaracı sarışınlar gibi ayağımı burkup düşecek halim de yok, işte öyle çaresizce yürüyoruz o yolu. Sonra bir gün okulun spor bayramında fark ettim ki çocuk sporcu. Hemen kısa bir araştırma yapıp basketçi olduğunu kaptım etraftan. Eeee artık elimiz mahkum Boğaziçi'nin bütün maçlarının sıkı takipçisi oldum. Bu arada tenis oynadığım bir arkadaşım var, -kulakları çınlasın şimdi çok mühim bir bankanın genel müdürü Cüneytcim-, onun da kafasına ediyorum. Tabiri caizse beynini şey ediyorum sürekli, "İşte şöyle çocuk, böyle çocuk. Ne yapsam da tanışsam" diye. Her neyse bir gün yine Bebek'ten okula yürürken, bu benim yanıma geldi ve "Sen galiba cesaret edemeyeceksin. En iyisi ben kendimi tanıtayım. Ben bilmem kim" dedi, "Ayrıca gösterdiğin sabrı ve benimle tanışma azmini de takdir ederim. Ama ben de senin hakkında kısa bir araştırma yaptım; mühendislik okuyorsun, Cüneyt'le hafta sonları tenis oynuyorsun, Bebekte oturuyorsun" gibi detayları sıraladı. O anda yüreğimin ağzımın dışında attığını hissettim. "Yaşasın o da benim farkındaymış, yaşasın platonik değilmiş!" diye sevinçten neredeyse havalandım. Sonra ne mi oldu... Ne olacaktı canım daha 18 yaşındayız (Şimdiki 18'likler gibi değil tabii). Arkadaşlık etmeye başladık, el tutuşmalar falan. Ufak öpücükler, ötesi bizim devirde olmazdı pek zaten. Her neyse benim o ilk aşkım pek iyi neticelenmedi çünkü o dünya yakışıklısını bir trafik kazasında kaybettik, ruhu şad olsun. Ama şöyle bir düşünün, hepinizin hayatında böyle gülerek hatırladığınız ilk aşklar vardır. Şimdi gülüyoruz da o zaman ne kadar acı çekmişsinizdir kim bilir. Kızın kapısının önünde saatlerce turlamaları mı istersiniz, erkeği bir kere görmek için gittiği yerin önünden geçenleri mi? Ama yine de ne güzel günlerdi değil mi?
İlişki Cadısı AYŞE
|
|
|
|
|
|
|
|
|