Papa, ben ve Papamobil
Papa ve ben, iyi tanışırız. Espri bir yana, 1995 yılında, Vatikan'ın özel bahçelerinden birinde Papa 2. Jean Paul'le el sıkışıp, üç beş kelime konuşmuşluğum vardır. Fotoğraf karesinde, tıfıl bir muhabir olarak bendeniz (o zaman Yeni Yüzyıl'daydım) Fener Rum Patriği Bartholomeos ve Papa'nın arasındayım. İkisini toplayınca Hıristiyan dünyası ediyor. Onlar açısından pek mühim bir karşılaşma değil. Ama dünyadaki 1 milyar Katolik'ten benim yerimde olabilmek için can atan çok kişi olduğuna eminim. 1995 yazında Fener Rum Patriği'nin Vatikan'la "tarihi" sayılabilecek buluşmasını izlemek için oradaydım. Patrik Bartholomeos, gazeteci olarak Leyla Umar ve beni davet etmişti geziye. Papa, bir süredir Fener'e gül atıyor, iki kilisenin (ve böylece Hıristiyan aleminin) birleşmesi gerektiğinden dem vuruyordu. Fakat gel gör ki, bizim Fenerliler'de hiç böyle bir niyet yoktu! İki kilise arasında bin yıldır devam eden dinsel ayrılık, 1204'de İstanbul'u işgal eden Haçlı ordularının Fener'i talan etmesiyle tam bir düşmanlığa dönüşmüştü. Yol boyunca uçakta sohbet ettiğim metropolitler, 1204 Latin ordularından sanki dünmüş gibi kızgınlıkla söz ediyorlar, birleşme konusunda "Asla!" diyorlardı. Onlara göre daha güçlü olan Vatikan, Fener'in zayıflığından yararlanıp Ortodoks dünyasını yiyip yutmak istiyordu. Direneceğiz diyorlardı. Üstelik ortada "Kutsal Ruh kandan mı yoksa etten mi çıktı?" gibisinden 500 kere anlatılsa bile kafamın almadığı teorik bir ayrışma da vardı. Yine de Vatikan gezisi, çok ilginç ve öğreticiydi. Geriye kalan fotoğraf da cabası.. ABC televizyonunda çalışan bir dostum, bir süre Roma'da yüksek maaşla "Papa Nöbeti" ndeydi. Kendisinden tek istenen, olur da Papa ölür diye Roma'da durmasıydı. Vatikan manzaralı şahane bir dairede (canlı yayın gerekirse diye) hayatını yaşadı. Yabancı kanallar, Papa 2. Jean Paul'le ilgili bitmek bilmeyen belgeseller yayınlıyor. Hepsi övücü. Papa, Ağca suikastı sonrası kullanmaya başladığı kurşun geçirmez "Papamobil" inde, tüm dünyayı dolaşıp, minik el hareketleriyle yüz binleri selamlıyor. Son günlerde yazılıp çizilenlerde, Papa'nın komünizmle mücadelede kararlılığı ve Polonya'daki Solidarnos hareketini destekleyerek Demir Perde'nin çorap söküğü gibi yıkılmasına katkıda bulunduğu anlatılıyor. Gerçekten de seksenlerin başında Papa ve Ronald Reagan'ın bir buluşması var ki, "tüm dünyaya rağmen" Don Kişotvari bir saplantıyla komünizmle savaşan iki yaşlı adamı yan yana görüyorsunuz. Kimilerine göre suikast girişimi de bundandı. Geçen hafta Erdal Şafak'ın da yazdığı gibi Ağca suikastıyla ilgili gelinen son noktada en fazla kabul gören tez, bir cins BulgarSovyetik manevra olabileceği. Kim bilir? Ama Papa'nın övgü kadar eleştiri hak eden bir diğer yanı var ki, bu aralar az gündeme geliyor. 2. Jean Paul, Katolik kilisesinin, modern yaşantının tüm gerçeklerini reddeden katı bir çizgide kalması konusunda direndi. Dinin, "mutlak doğru" olarak yorumlanması konusunda ısrarcıydı. Yalnız kürtaj değil, her türlü doğum kontrol yöntemlerine karşı çıkarak Katolik 3. Dünya'nın sefaletine sefalet kattı. Kadınların kilisede liderlik göstermesine karşı çıktı. Afrika AIDS'den kırılırken, prezervatife "hayır" dedi. Latin Amerika'da sol görüşlü rahiplerin diktatörlere karşı ortaya attığı Liberation Theology isimli siyasi hareketi tüm gücüyle ezdi. Papa son yıllarında epey medyatikti. İslam dünyasıyla diyalog girişimi ve 2. Dünya Savaşı'ndan dolayı Musevi'lerden özür dilemesi, geç kalmış ama kritik adımlardı. Bundan sonraki Papa'nın kim olacağı bilinmiyor. Ancak Avrupa'da dinsel dokunun kaybolmaması, "muhafazakarlığın" çağdaş yaşamın "sürdürülebilir" bir parçası haline gelmesi de, her şeyden çok Vatikan'ın yeni patronun kim olacağına bağlı.
|