Tıp Bayramı'nın ruhuna Okumuş
Dün '14 Mart Tıp Bayramı'nın 'mana ve ehemmiyeti' hakkında hayli veciz nutuklar irat edildi, pek çok zevat insan sağlığı için çalışmanın kutsal bir hizmet olduğuna ilişkin göz yaşartıcı sözler söyledi. Başbakanımız da, hafif tertip bir özür beyanıyla beraber aynı minval üzere kutsama ve kutlama içeren ifadelerini esirgemediler. Bendeniz ise, bayramın coşkusundan nasipsiz olarak günün mana ve ehemmiyeti bakımından en çarpıcı haberi bu samimi veya gayrı samimi kutlama ve kutsamaların yaşandığı saatlerde öğreniyordum: - Uyuşturucu ve organ ticareti yapan bir çete Türk ve Bulgar güvenlik birimlerinin ortaklaşa düzenlediği operasyonla yakalandı. Çete, Bulgaristan'dan kaçırarak Türkiye'ye getirdiği bir kısım çocukları İstanbul'da özel bir hastanede ameliyat ettirerek böbreklerinden birini çıkarttırıyordu. Ne dersiniz; tam da Tıp Bayramı'na layık bir haber, değil mi? Bu ameliyatı bizim mahallenin kasabı yapmadığına göre, iş bilen bir veya birkaç hekim ile tıp insanının bu sapıklığa katıldığı kesin. Şimdi: Elimizi vicdanımıza koyarak, cümle doktor taifesini ve bilumum tıp insanlarını rencide etmekle suçlanma tehlikesini göze alarak vahşi kapitalizmin yarattığı sağlık sektörünü sorgulamaya var mıyız? Mesela kıldan ince, kılıçtan keskince bir mukayese yapmaya hazır mıyız? Maddi çıkar sağlamak üzere sağlıklı bir çocuğun karnını yararak böbreklerinden birini çıkaran hekimin ' Hipokrat yemini' yapmış iğrenç bir yaratık olduğu tartışma götürmez. Mukayese sorusu şu: Böyle bir sapık ile, çok saygı değer görünümlü paracı bir hekim arasında nitelik farkı mı vardır, yoksa sadece nicelik farkı mı? Haa, denecek ki paracı hekim tanımı çok yuvarlak. Doğru, hangi hekimin önce parayı, hangi hekimin de önce hastasını düşündüğünü ölçecek kapitalist bir alet ve liberal bir mekanizma yok. Bu ve benzeri konularda gerçeği yalandan ayıracak tek dinamik kamu vicdanıdır ki, onun da neye hükmettiğini meselenin bütün tarafları çok iyi bilir. Eğer elimizi vicdanımıza koyarsak, bütünüyle çağdaş sağlık sektörünü zanlı bulmaktan kaçınamayız. Ancak vicdan ayrıca bir şey daha söyler: - Sistemin doğası gereği, en acımasız paracı hekim bile zalimden çok mazlum sayılmaya adaydır. Sistem sizi adeta zorunlu biçimde paraya tamah ettiriyorsa, benlik sahibi kişi olarak kurban sayılmaya daha ehilsiniz. Çünkü her benlik kazancın fazlasını ister. Pek çok benlik de, kazançta meşru veya gayrı meşru ayrımı yapmaz. Bu durumda hekimleri ve ilaç üreticilerini 'tıp piyasasının birincil tüccarları' konumuna getiren kapitalist sağlık sektörü kaçınılmaz biçimde insan canını pazar metaı yapar. O zaman da, daha fazla para almak için kendince meşru sınırlar içinde yırtınan bir hekim, tezgahındaki domatesi seçme hakkı tanımadan satmak için nara atan kişi ile aynı tür hırsın kurbanı olmaya mahkumdur. Kapitalist sağlık sektörünün meşrulaştırdığı dürtülere bakalım: - Daha çok hastaya bak, daha çok kazan. - Daha paralı hastalara bak, daha çok kazan. - Daha çok ilaç üret veya sat, daha çok kazan. Bütün bunların anlamı nedir: - Ne kadar çok insan hasta ise; hekimler, ilaç fabrikaları ve eczaneler için o kadar iyidir. Kısacası, birilerinin acısı başkalarının refah düzeyini yükseltme aracı olacak. Hele uluslararası ilaç devleri söz konusu olduğunda, kitlelerin sağlığı ve canı bahasına sözde tedavi düzeneği dünyanın en kazançlı sektörlerinden biri haline gelecek. Hiç şüphem yok tıp kapitalizmi, Batı uygarlığının ürettiği en iğrenç sektördür. Böyle bir sektörün bayramı olarak 14 Mart'ı takvimlerden silebilecek kudrette olmayı dilerdim! Fakat bir insanoğlu olarak yapabileceğim, bu sınır tanımaz sektöre savaş açabilen ender kahramanları yürekten kutlamak, sayılarının artması için Allah'tan niyazda bulunmaktır. Özellikle de bu lanetlik sektöre karşı ilk ciddi mücadelenin bayraktarlığını korkusuzca yapan İstanbul Cumhuriyet Savcısı Nazmi Okumuş'un sabır ve azminin devamı için dua ediyorum. Öyle oturduğumuz yerden 'bu zaten onun vazifesi' dememiz kolay. Yüzde yüz haklı olarak '...devletin soyulmasında herkese bir miktar hisse düşmüştür' teşhisinin konulabildiği bir ülkede vazifesinin hakkını vermek artık benzersiz kahramanlık değeri kazanmış demektir.
|