kapat
   
SABAH Gazetesi
 
  » Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
    Aktüel Pazar
    Otomobil
    İşte İnsan
    Sinema
    Turizm Rehberi
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Omer Lutfi Mete @ SABAH
 

Tıp Bayramı'nın ruhuna Okumuş

Dün '14 Mart Tıp Bayramı'nın 'mana ve ehemmiyeti' hakkında hayli veciz nutuklar irat edildi, pek çok zevat insan sağlığı için çalışmanın kutsal bir hizmet olduğuna ilişkin göz yaşartıcı sözler söyledi.
Başbakanımız da, hafif tertip bir özür beyanıyla beraber aynı minval üzere kutsama ve kutlama içeren ifadelerini esirgemediler. Bendeniz ise, bayramın coşkusundan nasipsiz olarak günün mana ve ehemmiyeti bakımından en çarpıcı haberi bu samimi veya gayrı samimi kutlama ve kutsamaların yaşandığı saatlerde öğreniyordum:
- Uyuşturucu ve organ ticareti yapan bir çete Türk ve Bulgar güvenlik birimlerinin ortaklaşa düzenlediği operasyonla yakalandı. Çete, Bulgaristan'dan kaçırarak Türkiye'ye getirdiği bir kısım çocukları İstanbul'da özel bir hastanede ameliyat ettirerek böbreklerinden birini çıkarttırıyordu.
Ne dersiniz; tam da Tıp Bayramı'na layık bir haber, değil mi? Bu ameliyatı bizim mahallenin kasabı yapmadığına göre, iş bilen bir veya birkaç hekim ile tıp insanının bu sapıklığa katıldığı kesin.
Şimdi: Elimizi vicdanımıza koyarak, cümle doktor taifesini ve bilumum tıp insanlarını rencide etmekle suçlanma tehlikesini göze alarak vahşi kapitalizmin yarattığı sağlık sektörünü sorgulamaya var mıyız? Mesela kıldan ince, kılıçtan keskince bir mukayese yapmaya hazır mıyız? Maddi çıkar sağlamak üzere sağlıklı bir çocuğun karnını yararak böbreklerinden birini çıkaran hekimin ' Hipokrat yemini' yapmış iğrenç bir yaratık olduğu tartışma götürmez. Mukayese sorusu şu: Böyle bir sapık ile, çok saygı değer görünümlü paracı bir hekim arasında nitelik farkı mı vardır, yoksa sadece nicelik farkı mı? Haa, denecek ki paracı hekim tanımı çok yuvarlak. Doğru, hangi hekimin önce parayı, hangi hekimin de önce hastasını düşündüğünü ölçecek kapitalist bir alet ve liberal bir mekanizma yok. Bu ve benzeri konularda gerçeği yalandan ayıracak tek dinamik kamu vicdanıdır ki, onun da neye hükmettiğini meselenin bütün tarafları çok iyi bilir.
Eğer elimizi vicdanımıza koyarsak, bütünüyle çağdaş sağlık sektörünü zanlı bulmaktan kaçınamayız. Ancak vicdan ayrıca bir şey daha söyler:
- Sistemin doğası gereği, en acımasız paracı hekim bile zalimden çok mazlum sayılmaya adaydır.
Sistem sizi adeta zorunlu biçimde paraya tamah ettiriyorsa, benlik sahibi kişi olarak kurban sayılmaya daha ehilsiniz. Çünkü her benlik kazancın fazlasını ister. Pek çok benlik de, kazançta meşru veya gayrı meşru ayrımı yapmaz.
Bu durumda hekimleri ve ilaç üreticilerini 'tıp piyasasının birincil tüccarları' konumuna getiren kapitalist sağlık sektörü kaçınılmaz biçimde insan canını pazar metaı yapar. O zaman da, daha fazla para almak için kendince meşru sınırlar içinde yırtınan bir hekim, tezgahındaki domatesi seçme hakkı tanımadan satmak için nara atan kişi ile aynı tür hırsın kurbanı olmaya mahkumdur. Kapitalist sağlık sektörünün meşrulaştırdığı dürtülere bakalım:
- Daha çok hastaya bak, daha çok kazan.
- Daha paralı hastalara bak, daha çok kazan.
- Daha çok ilaç üret veya sat, daha çok kazan.
Bütün bunların anlamı nedir:
- Ne kadar çok insan hasta ise; hekimler, ilaç fabrikaları ve eczaneler için o kadar iyidir. Kısacası, birilerinin acısı başkalarının refah düzeyini yükseltme aracı olacak. Hele uluslararası ilaç devleri söz konusu olduğunda, kitlelerin sağlığı ve canı bahasına sözde tedavi düzeneği dünyanın en kazançlı sektörlerinden biri haline gelecek.
Hiç şüphem yok tıp kapitalizmi, Batı uygarlığının ürettiği en iğrenç sektördür.
Böyle bir sektörün bayramı olarak 14 Mart'ı takvimlerden silebilecek kudrette olmayı dilerdim! Fakat bir insanoğlu olarak yapabileceğim, bu sınır tanımaz sektöre savaş açabilen ender kahramanları yürekten kutlamak, sayılarının artması için Allah'tan niyazda bulunmaktır. Özellikle de bu lanetlik sektöre karşı ilk ciddi mücadelenin bayraktarlığını korkusuzca yapan İstanbul Cumhuriyet Savcısı Nazmi Okumuş'un sabır ve azminin devamı için dua ediyorum.
Öyle oturduğumuz yerden 'bu zaten onun vazifesi' dememiz kolay.
Yüzde yüz haklı olarak '...devletin soyulmasında herkese bir miktar hisse düşmüştür' teşhisinin konulabildiği bir ülkede vazifesinin hakkını vermek artık benzersiz kahramanlık değeri kazanmış demektir.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Şeyhin kerameti Stiglitz'ten menkul   / 14-03-2005
 'Karşı terör'ün keyfiliği   / 11-03-2005
 Ya Müslüman karşıtlığı   / 10-03-2005
 Yakovu'nun tokadı   / 08-03-2005
 'Pardon'   / 07-03-2005
 Sömürü denizi biterken   / 04-03-2005
 Enayilik ile üstünlük arasında   / 03-03-2005
 Mandacılık bayramı   / 01-03-2005
 Farkımız, düşmanımızı emzirmek   / 28-02-2005
 Hakiki köktendinci ve köktenkinci kim?   / 25-02-2005
ERDAL ŞAFAK
"İptal"in anlamı
Birçok kritik düzenleme...
ALİ KIRCA
İngilizler'in Bağdat aşkı!
Bu hafta Çanakkale haftası...
ÖMER LÜTFİ METE
Tıp Bayramı'nın ruhuna Okumuş
Dün '14 Mart...
UMUR TALU
İktidar kurdu
İktidar da iktidarsızlık kadar ciddi bir...
Talabani: Türkiye federalizme sıcak
Irak cumhurbaşkanlığının en güçlü adayı Kürt lider Celal Talabani,...
CIA'ya 3 ülkede soruşturma
Amerikalı ajanların, terör zanlısı diye bazı Ortadoğu kökenli...
İyi oynamak suç mu?
İyi oynamak suç mu?
Geçen hafta Trabzon Gaziantep'te yenildi teşvik iddiaları öne...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv | Ana Sayfa
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Üretim ve Tasarım   Merkez Bilgi Grubu