| |
Bilinçli gösterici
Günlerdir yazıyorum, yeni ceza yasası geliyor, nasılsa AB müzakereleri de başladı başlıyor diye havaya girip, kağıtlarda yazılı ifade özgürlüğü muhabbetine de güvenip, düşünmeden uluorta laf etmeyin, orta yerlerde göze batacak işlere kalkışmayın, diyorum. Çünkü bir bildiğim var. Sayın hakimlerimiz karikatürcülere caart diye tazminatı yapıştırıyor. Gazetelerdeki dizilere yayın yasağı koyuyorlar. Lütfen havayı koklayalım biraz! Böyle bir durumda benim gibi, gençliğinde polise yakalanmamak için Kızılay'daki korsan mitingden Mülkiye'ye kadar koşarak rekorlar kırmış birinin tavsiyelerine kulak vermemek akıl karı değildir. İşte gördünüz, Kadınlar Günü diye Beyazıt'a çıkan kardeşlerimiz eşek sudan gelinceye kadar sopa yediler. Meydan aynı meydan, polis aynı polis, gösterici aynı gösterici. Sen durup dururken "demokrasi geldi" diye düşünürsen olacağı budur. Polis memuru yerde yatan genç kıza tekme atmasa daha şık olur ama bir gösterici meydana çıktı diye polis de centilmenleşecek diye bir kural yok ki! Üstelik polis çok sinirli şu sıralar. Düdüklü tencere gibi, basıncı giderek artıyor. Biz de zamanında, en büyük meydanlarda toplanalım, en büyük gösterileri koyalım diye az çırpınmadık ama bir araya toplanınca da, şahane bir hedef haline geliyorsun. Dayak ne kelime! Bu memlekette 1 Mayıs 1977'ler yaşandı. Taksim'de 34 kişi rahmeti Rahman'a kavuştu. Genç kuşaklar bizim kuşağa bazen, "Siz niçin bu kadar dayanıklısınız" diye soruyorlar. Bilmiyorlar ki, biz dayak yiye yiye büyüdük. Korsan'dan gelip ter içinde "Anatomi 201" sınavına giriyorduk; "Antropoloji"den çıkıp Kızılay'da Amerikan elçisinin maketini yakıyorduk. Yakayı ele veren de yurtlara bir hafta sonra geliyordu, her tarafı mosmor, çürük içinde... Laf aramızda o dayağı yemek de bir takdir unsuru, hatta bir terfi ve kıdem sebebiydi adeta. Şimdi kalkmış, "Türkiye yeteri kadar demokratikleşmedi" diyorlar. Hayır! Polis hiç olmazsa şimdi, göstericileri gözaltına alıp, bir hafta-on gün boyunca koro halinde pataklamıyor. Birkaç tekme, birkaç copla yetiniyor. "Bilinçli gösterici" dediğin buna şükreder. Bugün atılan dayaklar, bizimkilerin yanında "demokratik" kalır. Buna, "Kopenhag tarzında dayak" bile denebilir. Oysa bir "korsan gösteri"nin temel hedefi öncelikle dayak yememek olmalıdır. Kaçış yolları iyi tespit edilmeli, seçenekler çıkarılmalı, kitle koyun gibi bir arada birikmemeli, eylemin süresi çok kısa tutulmalıdır. Dayak yemeyeceksin ki, polis daha da hasta olsun! İlle biraz sopa yenilecekse, bunu dayağa dayanıklı olanlar üstlenecek, görev olarak. Şunu bilin ki, bir meydanda, izinsiz olarak birikmiş bir kitle, en liberal polisin gözünde bile "kaşınan" bir kitledir. Çünkü devlet tarafından adeta bilinçli biçimde, 800 milyon lira maaşa talim ettirilerek, iki günde bir 24 saat nöbete yazılarak, otomobili benzinsiz, motoru yağsız bırakılmış polisin siniri tepesindedir ve bu yapının hızla "demokratikleşmesini" beklemek hayaldir. Buna bir de, sevgili medyamızın polisi ikide bir "günah keçisi" gibi afişe ettiğini ekleyin. Bütün bunlar emekli bir korsan mitingcinin tavsiyeleridir. Başkası da tavsiye falan etmez, onu söyleyeyim. Biz dayak yedik onlar da yesin der geçerler. Fakat benim gönlüm razı olmuyor.
|