|
|
Sessizliği kırmak!
Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. O nedenle sadece bugüne özgü, bu köşede okumaya alışık olmadığınız ama Türkiye için çok önemli bir araştırmadan söz etmek istiyorum. Ne de olsa kadına karşı şiddet sadece bu ülkenin değil, en gelişmiş ülkelerin dahi sorunu. Ama işte o ülkelerde kadına karşı şiddet, bir ülke bir devlet meselesi olup topyekün üstüne gidiliyor. Türkiye'de ne yazık ki bu konu hâlâ bir 'aile sorunu' olarak durduğu yerde duruyor! Yani demek istiyorum ki en azından bu araştırmalar sayesinde kadına karşı şiddete, töre cinayetlerine bir nebze olsun dikkat çekiliyor. Birleşmiş Milletler (BM) Nüfus Fonu Türkiye Bürosu, 2004 Temmuz ayında 'Kadınlarımızın Hayatını Kurtaralım' temasıyla namus ve töre cinayetlerini incelemeye karar verdi. BM Kalkınma Programı ve Nüfus Bilim Derneğ i ile işbirliği yapıldı ve araştırma, ilk ayağı olan İstanbul'la başladı. Adana, Şanlıurfa ve Batman'la devam edecek olan bu önemli araştırmanın Eylül 2005'te tamamlanması bekleniyor. BM Nüfus Fonu ve Nüfus Bilim Derneği yöneticileriyle, dün biz, yani kadın köşe yazarları bir araya geldik ve araştırmanın Ocak ayında tamamlanan İstanbul ayağı sonuçlarıyla ilgili bilgi aldık. Araştırma için, İstanbul'a Anadolu'nun çeşitli bölgelerinden ama özellikle de Karadeniz ve Doğu/Güneydoğu Anadolu Bölgelerinden göç etmiş, İstanbul'da doğmuş, yetişmiş, profesyonel kişilerle, örgüt temsilcileriyle, mağdurlar, kurbanlar ve bu kişilerle ilişkisi olan üçüncü kişilerle görüşülmüş. Sarıgazi ve Kağıthane bölgelerinde yapılan toplam görüşme sayısı 51. İnsanlar 'namus'u nasıl algılıyor? Namus cinayetlerinin işlenmesinin ardında yatan nedenler neler? Araştırmada buna benzer sorulara verilen cevapları okudum. Bu köşeye çarpıcı olduğunu düşündüğüm bazı alıntılar aldım...
Namus nedir? Helalindir! Namus, 77 yaşındaki okur yazar bir kadın için, "Sokaktan bir erkek geçiyorsa, kadınlar evlerinin içinde olmalı. Bu bize böyle öğretildi" cümlesiyle özetlenirken, 25 yaşındaki erkek polis namusu şöyle anlatmış: "İnsan ne için çalışır, ne için yaşar? Önce namus, sonra ekmek parası için. İnsan aç kalabilir ama bir tabak yemek yerse karnı doyar. Ama namusunu kaybederse dönüşü yok. Namus nedir? Helalindir..." Araştırmada erkekler üzerindeki toplumsal baskıya vurgu yapılmış. Bir namus cinayeti faili ile ilgili konuşurken, kurbanı koruyan imamın 30'lu yaşlardaki okuma yazma bilmeyen karısı, "Ortalıkta gururla dolaşıyordu, sanki 'bakın biz öldürdük, biz erkeğiz' der gibiydi" demiş. Okurlar bu imamı ve talihsiz mağduru eminim hatırlayacaktır. Karadeniz Bölgesi'nden ilkokul mezunu 32 yaşındaki bir erkeğin söyledikleri çok daha çarpıcı: "Mesela eğer karım beni aldatırsa bunun mahkemeye gitme ihtimali çok düşüktür. Genellikle sonuç cinayet olur. Kim yakalarsa vurur. Eğer işin sonunda namus meselesi varsa bu yapılmalıdır." Araştırma Eylül ayında tamamlandığında ortaya çok çarpıcı ve trajik sonuçlar çıkaracağa benziyor. Araştırmaya imza atan BM Nüfus Fonu ve BM Kalkınma Programı temsilcileri, neden namus cinayetlerine ilişkin bir araştırma yapıyor peki? Sohbetten çıkan sonuç şu: Ne yazık ki Yeni Ceza Kanunu toplumsal cinsiyet eşitliğine ve kadınların/genç kızların cinsel haklarına ilişkin otuzdan fazla maddeyi yeniledi ancak toplumun kadına karşı şiddete ilişkin algısı ile kanunlar arasındaki uçurum hâlâ varlığını sürdürüyor. Bu çalışmanın amacı 'Bir başlangıç' yapmak. BM Nüfus Fonu Türkiye Bürosu temsilcileri dün saha çalışmalarıyla ilgili bilgi verirken, 'namus cinayeti, töre cinayeti var mı sizin oralarda' diye kime sorsalar, 'Yok, öyle şeyler' cevabını aldıklarını anlattılar. Yani bile bile reddetme durumu! Ne garip değil mi? İşte bu nedenle araştırmaya verilen 'Sessizliği kırmak' başlığını çok ama çok anlamlı buluyorum.
|