Yağmur mevsimi
Hava "otoriter" niyetlerden yana bozmasın. Yağmur gibi gelir. Ne ki, aynen İstanbul'a kar yağdığı zaman "Türkiye'ye kar yağdı"ğı gibi, bu niyet ve eğilimlerin fark edilmesi için göbekten vurmaya başlaması gerekir. Daha küçük gazeteler, dergiler üstündeki ceza bulutları yetmez; bulutların büyük medya civarına düşmesi şarttır.
Karikatüre ceza... Birisine övgü döşenen yahut kendi ağzından yapılan diziler dizi dizi giderken (mesela Fethullah Gülen), onu eleştiren bir dizinin yasaklanması gibi (mesela Cumhuriyet'te Fethullah Gülen). Derken, RTÜK otoritesi ortaya çıkar. Aslında pespayelik şahikası olarak reytinglerde ve halk nezdinde "itibar" gören bir takım programlar, namus ve ahlak adına "otorite"nin sopa sallaması, prova yapması için münasip bahane sayılır. Bu arada, yeni ceza kanununun, yine benzer gerekçelerle, mutlaka muğlak ve keyfi uygulamalara da yol açacak biçimde kurduğu tuzaklar keşfedilir. Bu ülkenin üstünde özgürlük ve "özgür eleştiri" havası, "yalancı bahar" gibi mevsimlik bir kazaya dönüştürülürken, aslolanın her daim "otorite gösterisi" olduğu, havaya sinmiş yoğun küf kokusu gibi hissedilir.
Gazetecilik ve yayıncılık sorumluluğunu kendi içlerinden idrak edemeyenler... Hak ve sorumluluk metinlerine, etik ilkelere "fantezi" gözüyle bakıp çok bilmiş burunlarını kıvıranlar... Küresel düzenin ekonomik, askeri, otoritelerinden ülkenin ekonomik, siyasi, askeri otoritelerinin otoriterliğine kadar, buyruk silselesine tapıp sözcülüğünü yapanlar... Birden, o suya sabuna dokunmayan, gül gibi geçinilip gidilen, kakarakikiri medyacılık oynanan dünyalarında bile "tehlikede" olabileceklerini fark ederler. Fark ile idrak arasında hala uçurum bulunur. Çünkü, gerçekten namusuyla, gerçekten yürekten ve eleştirel gazetecilik yapılmasının önüne engeller dikilirken bile, akılları "kaynana-gelin yasağı"na takılı kalır. Özgürlük ufukları oradan öteye gitmekte zorlanır. Çünkü, gerçekten özgürlük, hak ve adalet tutkunu olmak, başka zincirlerin de kırılmasını, gazeteciliğin pasından, küfünden, yüzeysel şıkıdımlıklardan kurtulmasını, gazetecinin bir oyalanma ve oyalama aracısı değil, kimi canları sıkıcı, didikleyici, huzursuzluk verici bir işlevi olmasını öngörür. O kadarı fazla, çok fazladır.
Bu nevi meselelerde samimiyetle karşı güç olabilmek... Vicdan ve inanç özgürlüğünden ifade ve basın özgürlüğüne kadar, sorumlu ama özgür bir ufku hayal edebilmek, herkesin kendi "otoriter" dünyasını sorgulamasını, onunla hesaplaşmasını gerektirir. İktidar otoritesine karşı askeri otoriteye, askeri otoriteye karşı cemaat otoritesine, RTÜK otoritesine karşı patron otoritesine, kanun otoritesine karşı kurum otoritesine, sansüre karşı otosansüre sığınıp mutlu ve huzurlu olanların böyle samimi bir hesaplaşması olamaz. O yüzden özgürlük ufukları da içten pazarlıklı, ikircikli, ikiyüzlü, samimiyetsizdir. Otoritelerin ve otoriterliğin temel gıdası da budur zaten. Boyun eğmeye teşne olanlar sayesinde, bükülen kafalardaki burunları biraz daha sürtmek!
|