|
Howard Hughes
|
|
'The Aviator' filminin kahramanı Howard Huges daha 14 yaşında geleceğini açıklamıştı: 'Dünyanın en iyi pilotu, film yapımcısı ve en zengin adamı ben olacağım'.
Dünkü "The Aviator- Göklerin Hakimi" filmi eleştirimde, filmin hayatını anlattığı Howard Hughes'i yeterince tanıtamadım. Hıncal Uluç filmden söz ederken "Ben tanıyorum ama gençler bu adamı bilmez ki" tarzı bir şey söyledi. Ama işte, biz bilenlerin bu gerçekten ilginç kişileri gençlere tanıtmaları gerekmiyor mu? Filmi görseniz de, görmeseniz de, yaşamı bir yandan Hollywod ve onun bir dönemdeki en ünlü kadınları, öte yandan havacılık tarihiyle özdeşleşmiş bu efsanevi kişiliği biraz olsun tanımak için, gelin bu fırsatı değerlendirelim. Howard Hughes 1905 yılında Texas'ın Huston kentinde doğdu. Howard Robard Hughes ve Ellene Gaco'nun tek oğluydu ve ailesi iki yandan da çok zengindi. Babasının asıl serveti, petrol çıkarmada kullanılan ve kendi buluşu olan bir sondaj aletinin patenti olmuştu. Howard, babasından bu araştırmacı yanını, annesinden ise müthiş bir titizlik ve "mikrop korkusu"nu miras aldı. Bu iki özellik ilerki yıllarda onu mutlu ve de mutsuz kılacaktı. Daha 11 yaşında matematik ve mekanik mühendislik dallarında bir dahi sayıldı. 14 yaşında uçuşa merak sardı ve pilot brövesi aldı. Daha o yaşlarda bir gün, geleceğini açıkladı: Dünyanın en iyi pilotu, en iyi film yapımcısı ve en zengin adamı olacaktı. Bu sözlerini büyük ölçüde tuttu da... 1922 yılında annesini, iki yıl sonra babasını kaybetti. Böylece daha 19 yaşında inanılmaz bir servetin sahibi oldu. Ve bu servete konup "Hughes Tool" şirketinin başına geçmek için, yasaların saptadığı 21 yaş sınırını beklemedi, dava açtı ve şirketlerin başına geçti. Artık tüm gelecek onundu. Önce, iki büyük merakını birleştiren çılgın bir projeye daldı: İlk savaşta iki pilot arkadaşın serüvenlerini anlatan "Hell's Angels- Cehennem Melekleri" adlı savaş ve pilot filmi. Bu filmin olabildiğince gerçekçi olmasını, hiçbir sinema hilesi içermemesini istiyordu. Dediği oldu ve bir bölümü renkli olan bu iki saati aşkın film, perdedeki en unutulmaz hava savaşı ve uçuş cambazlığı içeren filmlerden biri olarak sinema tarihlerine geçti. Dört milyon dolara yakın maliyetiyle o zamana (yani 1930 yılına) dek yapılmış en pahalı film olan yapım, belki bu maliyeti asla çıkaramadı. Ama Hughes için bunun önemi yoktu. İstemiş ve tam istediğini elde etmişti.
HIZLI GÜNLER Onun yapımcılığıyla o yılların kimi ilginç filmleri çıktı ortaya: Howard Hawks'ın yönettiği unutulmaz gangsterlik dramı "Scarface", birkaç kez çekilen ünlü basın komedisi "The Front Page- Baş Sayfa"nın ilk ve en ünlü yorumu. Dönemin ünlü yıldızlarıyla başlayan ve tüm basına malzeme olan ilişkileri: Jean Harlow, Bette Davis, Ginger Rogers. Ve de üç yıl boyunca fırtınalı bir ilişki sürdürdüğü büyük aşkı Katharine Hepburn... 30'ların ortalarına doğru, Hughes birden Hollywood'dan sıkıldı ve asıl tutkusu olan havacılığa döndü. Art arda keşifler yaptı, rekorlar kırdı, dönemin havacılığını geliştiren yollara kilometre taşları döşedi. 1935'te kendi tasarladığı H-1 uçağıyla saatte 500 km. hıza yaklaştı. 1938'deyse New York'tan kalktı ve tam üç gün 20 saat sonra yine New York'a indi: O zamana dek hayal bile edilememiş bir dünya turu rekoru... Arada Katie'sini yeni aşkı Spencer Tracy'ye kaptırmıştı. Ama ona olan ilgisini hiç kaybetmedi. Bir dönem paparazzisinin gizlice çektiği Katie- Spencer resimlerini bir servet ödeyerek gizlice satın alıp imha etti. Hepburn bu özveriyi yıllar sonra öğrenecekti. Ama kendisi de yeni aşklar peşindeydi. Rita Hayworth, Lana Turner, kendi keşfi olan Faith Domergue, derken güzeller güzeli Ava Gardner. Tıpkı Katharine Hepburn gibi çetin ceviz, sert kişilikli Ava tam ona göreydi. İlişkileri kavgadöğüşler eşliğinde 20 yıla yakın sürdü. Arada Jane Russell'ı üne kavuşturan "The Outlaw- Kanun Dışı" adlı erotik Western'i çekti. Film, özellikle Rusell'ın göğüs dekoltesi nedeniyle sansüre takıldı. Hughes üç yıl boyunca bunu sansür kuruluna karşı aslanlar gibi savundu, bir karesini bile kestirmedi. Filmde Jane'in sütyenini kendisi dizayn etmişti ve şöyle diyordu: "Bu basit bir mühendislik sorunudur!" Daha sonra da ünlü RKO şirketini satın alacak ve birçok filmi bizzat hazırlayacaktı. Ama asıl ilgisi artık uçmaya yönelikti. Daha 1939'da TWA adlı havacılık şirketinin çoğu hissesini satın aldı, şirketin başına geçti. Ünlü Lockheed firmasına özel bir filo ısmarladı. Amacı Atlantik'i rekor süratte aşan bir yolcu uçakları filosu yaratmaktı. Savaş süresinde ise ordu için deneysel ve çok kapasiteli uçaklar yaratmaya çalıştı. Bu arada Hercules-Herkül adını taşıyan dünyanın en büyük uçağını imal etti ve onu bir kez bile olsa uçurmayı başardı. Tüm bu çabalar sırasında çeşitli kazalar geçirdi, bizzat kullandığı uçaklar düştü, ölümlerden döndü. Ama hep hayatta ve ayakta kalmayı başardı. Ama özellikle 1946 yılında Beverly Hills'de düşüp birçok evi de harap eden büyük kazadan sonra, hassas sinirleri iyice bozuldu ve çılgınlığa giden dönem başladı.
UÇARKEN ÖLDÜ Hughes, 1947 yılında kongre tarafından açılan bir büyük soruşturmada, hükümetin Pan Am ile kuşkulu ilişkilerini açıklayarak bir hukuk zaferi kazandı. Son büyük aşkı, esmer güzeli Jean Peters oldu. En çok "Viva Zapata" filmiyle hatırlanan oyuncuyu çekip aldı ve evlendi. Bu evlilik 1957'den 1971'e dek sürdü. Jean Peters'in kariyerine mal oldu gerçi ama onu ABD'nin en zengin kadınlarından biri yaptı. Ama artık vaktiyle annesinden miras aldığı "mikrop korkusu", onu dış dünyadan tümüyle koparmıştı. 1958'de son kez basının karşısına çıktı, sonra tümüyle evine kapandı ve bir daha ortalarda gözükmedi. Ama uzaktan uzağa şirketler kuruyor, araştırmalar yapıyor, hava teknolojisine katkılarda bulunuyordu. 1966'da TWA hisselerini sattı, Las Vegas'a taşındı, orada satın aldığı bir otelde Las Vegas'a yatırımlar yaparak yaşadı. 1976 yılında, uzun hastalık dönemlerinden sonra 71 yaşında öldü. Tuhaftır, hayatını uçmaya adamış bu adamın ölümü de havada oldu: Meksika'nın Acapulco kentinden Amerika'ya uçarken... Öldüğünde mirası hesaplanamadı. Ama kimi kaynaklar 400 milyon dolara yakın bir servetten söz ettiler.
|