| |
|
|
Temcit pilavına kaşık sallamanın sonu var mı?
Nasıl anlatmalı bilemiyorum. Çok değerli ve çok hızlı geçen zamanları, toplum olarak ziyan ediyoruz. Avrupa Birliği üyeliği gibi bir hedef var önümüzde. Tarihimiz, bugünümüz ve sosyo-politik yapımız, derin bir "Yeniden Anlaşılma" döneminin eşiğinde. Ama biz kendimizi anlamak için gerekli çabayı göstermiyoruz. Geniş kitleler "Kültür" olarak televizyon kanallarındaki dizilerden başka bir şeye fazla ilgi duymuyor. Bu kanalların sahipleri olan özel sermayeye diyecek sözümüz yok. Onlar da bu kültürün hem parçası, hem de tek gelir kaynakları reklamlar. Haber kanalları bile haberi ve yorumu sulandırarak ilgi çekici hale getirmeye çalışıyor neticede. Ama kamu kaynaklarıyla yayın yapan TRT de, aynı tür bir anlayışın içinde. Futbol-dizi- müzik ve eğlence, TRT'nin de ağırlıklı endişesi. Ya da TMSF kaynakları ile yayın yapan kanallara bakın. Örneğin Star, Uzanlar'ın olduğu dönemde daha mı az eğlenceliydi? Önceki gün Sabah'ta Belkıs Kılıçkaya'nın, "Türkiye Karşıtı" olarak bilinen Giscard D'Estaing ile yaptığı söyleşide, şu cümleleri vardı eski Fransa Cumhurbaşkanı'nın: - Türkler ülkenin başkentini Ankara'ya taşıdı. İstanbul' da, Avrupa'da bırakmayıp Anadolu'ya götürdü. Şimdi Brüksel'e taşımayı kabul edecekler mi? Bunu fark ediyorlar ve görüyorlar mı? Türkler kimliklerine, geleneklerine, kültürlerine bağlı bir millet. Bunu nasıl kabul edecekler? Belki bugün bundan henüz uzaktayız ama (AB'nin) bir cumhurbaşkanı olsun, başkenti Brüksel olsun istiyoruz. Türkler kabul edecek mi Avrupalı bir cumhurbaşkanını? Bu soruların cevabını bulabileceğimiz bir bilgi ve kültür arayışı var mı Türk medyasında veya kamuoyunu aydınlatmaları gereken düşünce odaklarında? Gerçekten Avrupa'daki Türkiye karşıtlığının sebebi, sadece Haçlı Seferleri'nden kalan izler mi? Ermeni Sorunu 1915'te başlayıp, o yıl mı bitti? Çok dinli ve çok dilli bir Osmanlı, neden "İslam Devleti" oldu? "Abdülhamid İdeolojisi"nin öğretildiği okullarda eğitim gören Atatürk ve Cumhuriyet'i kuran kadrolar, o ideolojiden hiç etkilenmediler mi? Bütün bu konular karşısında, klişeleşmiş ve temcit pilavı haline getirilmiş cümleleri "Düşünce" olarak tekrarlamaktan başka ne yapılıyor bugün? Geçen aylarda BBC'nin Türkçe yayınlarında yer alan tartışmalarda Hollanda Leiden Üniversitesi'nden Prof. Dr. Erik-Jan Zürcher, özetle şöyle diyordu: - 1878 Türk-Rus Savaşı ve yenilgisi ertesinde Hıristiyan nüfusunu büyük ölçüde yitiren Osmanlı'yı yenilemek için, 2'nci Abdülhamid "Sünni Müslüman Osmanlı Kimliği" kavramına sarıldı. Bu, devlete sadık bir İslam olacaktı. Açılan okullarda devlete sadakat, dinin ve ahlakın temel öğesi olarak öğretildi. Bilmiyorum kaç Türk okur-yazarı,"93 Harbi" diye bilinen 1877-78 Türk-Rus Savaşını ve Ayastefanos Andlaşmasını hatırlar? O dönem sonrası Doğu Anadolu'da ve İstanbul'da sık sık rastlanan "Ermeni Pogromları" ertesinde Abdülhamid'e Batı'nın "Kızıl Sultan" dediğini ve mesela İngiliz Gladstone'un 1890'lı yıllarda "Türkler geldikleri gibi Asya'ya dönecekler" içerikli konuşmaları Parlamento'da yaptığını, bizim tarih kitaplarında okuyanınız var mı? Peki Cumhuriyet de "Türk" kimliğini ön plana çıkartıp ulus devleti kurarken, "İslam" da bu kimliğin temel öğesi olarak devlet denetimindeki bir "Diyanet" anlayışına oturtulmamış mıdır? Türk toplumu "Avrupa Yakası"ndan veya "Kurt Kanunu"ndan bunlar hakkında bilgi ve düşünce sahibi olacak mı bilemiyorum. Veya Semranım üzerinde tartışarak, Avrupalıların bizi tartışmalarını anlayabilecek miyiz?
|