| |
|
|
Bir Şair.. Bir adam.. Bir kadın!.. Anlaşılmaz kadın!..
Yarın Sevgililer Günü.. Ben getirdim Türkiye'ye.. Şubat 1981.. Yirmi beş sene geçmiş.. Gümüş yıl sevgililer için.. Yarın köşem yok. Bugün Pazar üstelik.. O zaman, yazı da bugün olsun.. Bu yıl bir öyküm var sizlere..
"Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru
Beni senin gibi bir de annem terk etmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur..." dediğinde Şair, dondu kaldı adam.. "Bir daha oku" dedi.. "İlk satırları bir daha oku.." Okudu Şair.. "Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru.." Ne güzel bir ifadeydi o.. "Başın yastıkta bıraktığı çukuru bırakarak gitmek.." Güzeldi de, adamı bir başka vurmasının başka sebebi vardı. Birkaç gün öncesine gitti birden, o an nerde olduğunu, ne yaptığını unutup.. ............................... Yılbaşı çamını her noelde olduğu gibi gene elleri ile kurmuş, süslemişti kadın.. Son zamanlarda o eve çok az uğradığı halde, çamı kurma işini o yıl da kimselere bırakmamıştı.. Sonra kaybolmuştu gene ortalardan.. Günlerce.. Aramadan, sormadan.. Çok meşguldü.. Çok işi vardı.. Hep öyleydi.. Hep.. Adamın işkence gibi geçen son iki yılının özrü buydu.. "Öyle çok işim var ki.." İki yıl boyu, Sevgiliye ayıracak dakikalar bile bırakmayan iş mümkün olabilir miydi?.. Ama öyle seviyordu ki adam, öylesine seviyordu ki.. Kızıyor, öfkeleniyor, çıldırıyor, ama bekliyordu.. Telefonu çaldı nihayet adamın.. Yılbaşına üç gün falan vardı.. "Bugün seni görmem lazım mutlak.. Ne olur akşamüstü evde ol.. Geleceğim.." Kurdun hangi dağda öldüğünü bilmiyordu adam.. Ne olmuştu da, böyle hasret düşmüştü kadının içine aniden.. Geldi kadın akşamüzeri.. Mutfağa girdi.. Elleri ile sofra hazırladı adama.. Neşe içinde yediler, şakalaşarak.. "Şömine çok güzel olmuş" dedi, kadın, yeniden salona geçtiklerinde.. "Senin için" dedi adam.. "Bu ev her köşesi ile senin için hazırlanıyor, yıllardan beri.." Kadın koptu o an.. Boynuna sarıldı adamın.. "Bitti" dedi.. "Bu gece buraya her şeyin bittiğini söylemeğe geldim, aslında.." Ter boşandı adamdan aniden.. Saniyeler içinde sırılsıklam oldu.. Ama sesi sakindi.. Damarlarına çöken basıncı kontrol edemiyordu, ama beyni ellerindeydi, her zamanki gibi.. "Tamam.. Şu andan itibaren ikimiz de özgürüz yani.." Kadın zaten özgürdü, son iki yıldır.. Bildiği gibi geziyordu. Adam görüyor, duyuyordu.. Adam değildi oysa.. Adam bekliyordu.. Kimseye bakmadan.. Kimseyi görmeden bekliyordu. Hüzünlü.. Mutsuz.. Bu yüzden sakindi o an zaten.. İşkence bitmişti en azından.. Artık hiç gelmeyecek olanı umutsuzca beklemek bitmişti. Artık hayatını yeniden kurmak, mutluluğu, neşeyi, keyfi yeniden aramak, yaşama "Merhaba" demek fırsatı doğmuştu. Her son gibi, bu da bir başlangıç olacaktı, acı ne kadar ağır olursa olsun.. Kadın bu kadar sakin, bu kadar kolay bir kabullenme beklemiyordu.. Adamın "Birini seversen serbest bırak. Geri dönerse senindir. Dönmezse.. Zaten hiçbir zaman olmamıştır" felsefesini anlamamış, anlayamamıştı ki.. "Peki. Bitsin o zaman" deyince adam, boynuna sarıldı, aniden.. Öpmeğe başladı.. Saçlarından.. Yanaklarından.. Dudaklarından.. Son iki yılda öpmediği gibi öpüyor, bir yandan da ağlıyordu, hüngür hüngür.. Sırılsıklam yanaklarından sızan yaşlar, adamın yanağını da ıslatıyordu.. "Uzatmaya gerek yok" dedi, adam.. "Hadi bakalım.. Gitme zamanı.." Ağlayarak kalktı kadın. Adamın tuttuğu ceketini ağlayarak giydi, kapıdan ağlayarak fırladı.. Adam balkona çıktı.. Son kez arkasından bakmak, el sallamak için.. Kadın arabasını geriye park etmişti.. Koşarak gitti.. Bindi, çalıştırdı, farları yaktı.. Sürdü.. Tam balkonun önünden geçerken, adamı gördü.. Son defa arkasından bakan adamı.. Camını indirdi arabanın, o dondurucu soğukta.. Başını dışarı uzattı.. "Seni seviyorum.. Seni çok seviyorum, bunu unutma" diye haykırdı adama, konunun komşunun duyacağına aldırış etmeden.. Sürdü.. Gitti.. Adam kime gittiğini biliyordu.. Niye gittiğini bildiği gibi.. Atilla İlhan'ın demişti ya zaten.. "Gözlerin gözlerime değince, felaketim olurdu, ağlardım. Beni sevmiyordun bilirdim, bir sevdiğin vardı duyardım. Çöp gibi bir oğlan ipince, hayırsızın biriydi fikrimce. ............................... Aksamlar bir roman gibi biterdi. Jezabel kan içinde yatardı. Limandan bir gemi giderdi, sen kalkıp ona giderdin. Benzin mum gibi giderdin, sabaha kadar kalırdın. Hayırsızın biriydi fikrimce, güldü mü cenazeye benzerdi. Hele seni kollarına aldı mı; felaketim olurdu, ağlardım." Ertesi gün adam yokken eve bir daha geldi kadın.. Çamın altına adama aldığı hediye paketlerini koydu.. Bir de notla.. "Evimize geldim" diyordu.. "Ağacımızın altına paketleri koydum.. Yılbaşında şehir dışına çıkıyorum.. Döndüğümde açarız.." Nereye, kiminle gideceğini biliyordu ama adam..Acı acı güldü. Paketleri topladı.. Ortak bir dostları ile geri gönderdi kadına.. Artık "Evimiz" de yoktu, "Ağacımız" da.. Yaşanmıştı. Bitmişti.. Bitince, bitmeliydi.. Lastik gibi uzatmanın, o güzel, o en güzel duyguları yerlerde sürüklemenin, ucuzlatmanın alemi yoktu.. Yatak odasına yürüdü.. Kadının başını koyduğu yastığa baktı yalnızlığı içinde.. Gözlerinden yaşlar şimdi süzülebilirdi artık.. ............................... Şairin sesi kulaklarında çınladığında kendisine geldi tekrar.. "Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru" Ceketinin kibrit cebine attı elini.. Orada minicik, mini minnacık bir zarf vardı.. Elle yapılmış.. 2 santimcik.. En sevdiği renk, eflatun.. İçinde minnacık bir kart vardı, minnacık zarfın.. Üzerinde mor mürekkepli el yazı ile de not.. Etrafa hissettirmeden açtı okudu, bir daha.. Ezbere bildiği halde.. Yıllar evvel bir Sevgililer Günü'nde eve geldiğinde, nerdeyse boyuna yakın bir paket bulmuştu, salonun ortasında.. İçinden kocaman bir kalp çıkmıştı. Bir metreden fazla.. Kıpkırmızı.. Yumuşacık.. O kocaman yastığın üzerindeydi işte, kadının minicik notu.. Evde ondan kalan her şeyi, resimleri, mektupları dahil toplayıp geri verdiği halde adam, o imzasız nota kıyamamıştı.. Az giydiği bir ceketinin ellerden uzak kibrit cebine koymuştu, özenle.. "bir gün beni bırakıp gidersen, ben de seninle gelebilir miyim?" diyordu, kadın inci gibi el yazısı ile.. İçini çekti.. Zarfı gene itina ile katladı. Göğüs cebine koydu bu defa.. Kalbinin üstüne.. Şaire döndü.. "Harikasın" dedi.. "Sen bir harikasın şair!.." Şairi anlıyordu.. Kadını değil!..
Bana okurlar yazarlar durmadan.. "Neden roman yazmayı denemiyorsunuz?.." Roman yazmak zor iş.. Vakit ister en başta.. Benim yok.. Romana ilk adım öykülerden geçer.. Bakın onu denemek istedim bugün.. İşte "Sevgililer Günü"ne yakışır, diye düşündüğüm bir öykü.. Aşk öykülerinin güzel olmak için, ille de mutlu bitmeleri gerekmez.. Önemli olan yaşananların güzel olmasıdır.. Sonları olmasa da olur.. Yaşam yaşanan süreçtir. Son değil.. Bu öykü mü?.. Yaşanmışı andıran bir hayal.. "Gerçek insan ve olaylarla benzerlik tamamen tesadüftür" diye yazarlar ya.. Öylesi..
|