Kurultay karanlığındaki ayna
Kavgalı CHP kurultayıyla ilgili olarak en az dile getirilen husus nedense Baykal'ın ortaya attığı belgeli suçlama ve bu suçlamaya rağmen delegenin neredeyse yarısının Sarıgül'ü tercih edebilmesi.. Parti tabanında derin bir magandalaşma olduğu ve liderlik yarışının zerre kadar ideolojik dayanağı bulunmadığı vurgulanıyor ama Baykal'ın bütün ülkeye ezberlettiği yolsuzluk iddiasıyla ilgili belgeler adeta göz ardı ediliyor. Varsa yoksa liderlik çekişmesi. Sanki kurultay sadece tek şeye sahne oldu: Partiyi çiftlik gibi yönetmekle eleştirilen Baykal'ın kavga-gürültü arasında bir kere daha yerine göz koyan kişiyi bertaraf etmesi.. Oysa Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir parti içindeki liderlik yarışının merkez tartışması yolsuzluktan ibaret olmuştu. Partiden partiye 'sen hırsızsın' suçlamasından gına gelmiştir ama aynı çatı altında zirveye talip birinin sırf yolsuzlukla suçlanmak suretiyle -belki de sadece o yüzden- yenildiği ilk defa görülmüştür. Ne var ki ezici ve aşağılayıcı konuşmasına, üstelik kanıtlı suçlamasına rağmen Baykal'ın bu zaferi hiç de kolay olmamıştır. Kağıt üzerinde en güçlü silah olan rakibin yolsuzluğu gibi bir artıya rağmen neredeyse delegenin yarısı Baykal'a kırmızı kart çekmiş, Sarıgül'ü tercih edebilmiştir. Allah bilir, Baykal'ın karşısına Sarıgül'den biraz daha yetenekli ve ama kirliliği ayyuka çıkmamış bir aday çıksa belki de yarışı kazanırdı. Lakin Sarıgül'ün aldığı oyun Baykal'a çok ağır bir tokat anlamı taşıdığından çok daha önemli olan ve az tartışılan konu, böyle bir tablonun adeta tescil edilmiş bir yolsuzluğa rağmen ortaya çıkabilmesidir. Kurultayın aslında damarlarımızdaki kanı donduracak gerçeği budur. Baykal'ın kişiliği ve partiyi nereye götürdüğü, ne kadar başarılı olduğu bu aşamada hiç anlamlı değil. Ürkütücü bir anlam taşıyan husus, Baykal tarafından açıklanan belgeye tek kelimelik cevap bile veremeyen Sarıgül'ün delegeden bu oyu nasıl alabildiğidir. Şimdiye kadar çok sıkı yolsuzluk tartışmaları görmüşüzdür. Meclis'te veya televizyon ekranlarında hem de bayağı ikna edici görünen delillerle birbirlerini suçlayan veya gazeteciler tarafından -biraz danışıklı dövüş gibi olsa da- sorgulanan siyasetçileri izlemişizdir. Doğrusu böyle polemiklerde suçlanan herhangi bir siyasetçinin Sarıgül kadar çaresiz kaldığına ilk defa şahit olmaktayız. Somut belgelerden söz edilen bir rüşvet iddiası karşısında en beceriksiz insanın bile somut bir yalanlaması, şöyle veya böyle az-çok mantıklı görünebilen bir açıklaması, bir kıvırması olur. Ya Sarıgül alenen ortaya dökülen iki rüşvet iddiası karşısında ne yapmıştır? Belediye başkanı olarak müteahhitten rüşvet aldığı, CHP lider adayı olarak da Disiplin Kurulu üyesine rüşvet yolladığı iddiaları ile ilgili çok ciddi kanıtları adeta duymazdan gelmiş, yuvarlak bir laf etmekle yetinebilmiştir: -Benim alnım ak. Maşallah! Bu kadar basit öyle mi? CHP'ye gönül vermiş ve hizmet etmiş pek çok yazar ve yorumcu Baykal'ı beğenmiyor diye, Sarıgül'ün bu suçlamalar karşısında dut yemiş bülbül gibi susmasının hiçbir önemi yok mudur? CHP'nin yüzlerce delegesinin kurultayda adeta suçüstü yakalanmış görüntüsü veren bir adaya oy verebilmesi, sadece bu parti için değil bütün toplum için korkunç bir afet değil midir? Acaba Sarıgül'e oy verenler bu tercihlerini nasıl oluşturmuşlar? 'Baykal yalan söylüyor, Sarıgül temizdir' diye düşündükleri için vicdanları rahat olarak gönüllerindeki CHP başkanını seçmek üzere mi oy vermişlerdir? Hiç değilse bu rüşvetin gerçek olabileceğine dair bir şüphe duymamışlar mıdır? Yoksa 'Baykal o kadar kötü bir lider ki yerine hırsızlığı tescilli birini bile seçsek daha iyi' mi demişlerdir? Kim bilir, belki de şimdilerde moda olduğu üzere 'canım hırsız olabilir ama iş yapar' diyerek vicdanlarını susturmuşlardır. Hangi gerekçe ile olursa olsun; Baykal'ın somut rüşvet suçlamasına tek kelimelik cevap dahi veremeyen bir adayın yüzlerce delege tarafından tercih edilebilmesi CHP'nin sonu, toplumun da dibe vurduğunun göstergesidir. Burada artık 'para ile delege satın alma' iddialarına girmeye gerek yok. Kirlenmişliği çok güçlü bir ihtimal olduğu sırıtan ve kendi acziyle de desteklenen bir adayı tercih edebilmek, bizzat hırsızlık yapmaktan çok farklı mıdır?
|