Alternatif!
Aslında kavga gürültüyle geçen CHP Kurultayı'nın düşündürdüğü başka şeyler de olmalıydı. Mesela çok daha "radikal" bir soru da sorulabilirdi: CHP şu anda niçin gerekli? Ya da gerekli mi gerçekten? Olmasa da olur mu?
Bu soru başlangıçta rahatsız edici gibi görülse de, yüzeysel bir bakış açısıyla, pekala; "Olmasa da olur!" yanıtını verebilecek çok kişi vardır. Neden? Çünkü ve aslında; muhalefet partisinin yapacağı ve söyleyeceği pek çok şeyi, iktidar partisi yapmakta ve söylemektedir işte. Türkiye'nin gereksinmelerine ve dünyanın içinde bulunduğu konjonktüre uygun "reel" bir politikayı rasyonel biçimde uygulamaktadır. Yani, CHP; hatta bir başka parti de iktidar olsa, bundan farklı yapabileceği bir şey yoktur bugünün koşullarında. Hem Avrupa Birliği bağlamındaki siyasal konularda; hem de uluslararası finans kuruluşlarıyla ilişkilerle şekillenen ekonomik mevzularda. Ayrıca; iktidar partisi, uygulanan politikaların olumsuz etkileyebileceği dar gelirli kitlelerin gönlünü alabilecek yaklaşımları da ustaca sergilemekten kaçınmıyor. Öyleyse; muhalefet partisi ne yapacak? Farklı ne söyleyecek de, kitlelerin ilgisini çekecek? Farklı ne yapacak da, çekim merkezi olacak? Farklı nasıl davranacak da, yeniden siyasetin odağına yerleşecek? İstanbul'un bir ilçesinden gelen iddialı ve hırslı bir aday, ya da bir başkası bu gerçeği değiştirebilecek mi? "Evet" demek kolay mı?
Bu bakış açısının sonunda, şöyle bir nihai analiz de yapılabilir: Muhalefet partisinin, son seçimlere oranla kamuoyu desteğinde görülen gerileme; doğrudan kendisiyle ilgili sebeplerden kaynaklanmıyor. Genel başkanın ve parti yönetiminin "demokrat" olamayışları, muhalefeti tasfiye politikaları, ülkeye yeni proje sunamayışları, etkili muhalefet yapamayışları gerilememin sebepleri olarak görülebilir. Ancak, bunların hiçbiri olmasa... Bugünkü parti yönetimi, bir muhalefet partisinden beklenen her şeyi "harfiyen ve mükemmelen" yerine getirse... Durum değişir mi? Atı alan Üsküdar'ı geçmiş midir? "Geçmiş olsun!" mudur yani? Acaba?
Bu "yüzeysel" bakış açısının sonundaki "nihai" analiz; iktidar partisinin "çok başarılı" olduğunu mu gösterir? Yoksa; çok şanslı bir konjonktürde, duyguların değil, rasyonalitenin gereğini yerine getirdiği için, şansını iyi kullanan bir siyasi kadronun varlığından mı söz edilebilir? Öyle ya da böyle... Şu andaki tablo, Türkiye'de ne yapılırsa yapılsın değişmeyecek bir "iktidar" kudretinin renklerini mi temsil ediyor?
Bu analizlere, yazının başından beri "yüzeysel" sıfatıyla başladığımızın farkına varılmıştır. Yüzeysel olmayacak "yegane" analiz şudur ki, değişmeyecek hiçbir "durum" yoktur. Türkiye'de iktidarların rengi sanılandan çok daha çabuk ve hızla değişebilir. Değişmiştir de... Ne 1977'de Türkiye'nin yüzde 42'si bir gecede CHP'li olmuştu, ne de şimdi Türkiye'nin yüzde 42'si bir gecede AKP'li olmuştur. Değişimi belirleyecek olan içinde bulunulan uluslararası konjonktür olur. ABD de, Avrupa da; bedelini iktidarların ödeyeceği derin bir ekonomik krizin içinde ve kriz giderek derinleşiyor. (ABD'de krizi çözmek için girişilen Irak işgali, krizi daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramadı.) Başka küresel sorunlar da kapıda. Yani... İyi rüzgârlar esmiyor. Yani... Alternatif ihtiyacı vardır... Yani... Olacaktır... Bugünkü muhalefet partisiyle olur mu? Zor gibi... Ama, kendini merkeze konumlayacak "yeni" ve "AKP ikizi" bir "demokrat-sosyal" parti, kuruluşundan birkaç ay sonra iktidar adayı olursa kimse de şaşırmamalı. Dediydi dersiniz!
|