Bu dünya kime kalmış?
Bir öfkeyle kalkışılan cinayetlerin sonunda hep pişmanlıklar vardır... Oysa tasarlanan cinayetleri anlamak zordur. Yok ettiğiniz düşmanınızdan sonra, sıra bir gün size de gelecektir nasıl olsa... Eninde sonunda... Er ya da geç... Yani düşmanlarınız gittikten sonra; bu dünyaya kazık çakacak değilsinizdir. Siz de gideceksiniz. Eninde sonunda... Er ya da geç... Bu dünya kime kalmış? Sultan Süleyman nerede?
Adolph Hitler nerede peki? Joseph Goebbels nerede? Bugün 27 Ocak... Tam 60 yıl önce bugün, 27 Ocak 1945'te, savaşı bitiren Sovyet Birlikleri Auschwitz kampına girdiler. Dünya o gün öğrendi ki; Nazi diktatörlüğü, Museviler'i ve kendilerine karşı olan bütün muhalifleri Auschwitz'de ve başka toplama kamplarında "imha" etmişti. Yakarak!.. Kamplarda yakılanların sayısı milyonlarcaydı... Kimilerine göre beş, kimilerine göre çok daha fazla... Sonra sayısız belgeseller yayınlandı katliama dair... Sayısız görüntüler ortaya çıktı toplu cinayetlerin dehşetini yansıtan... Görüntülerde daha çok, çizgili tutsak giysileri içinde iskelete dönmüş ya da yakılmış kurbanların "korkunç" manzarası dikkatleri çekiyordu. Oysa, o belgesel görüntüler içinde asıl "büyüteç" altına alınması gereken başka kareler vardı: Geride katliam emirlerini veren ya da uygulayan Nazi subaylarının "bakış"ları... Yok ettiklerinin boşalttığı "dünya" nın artık kendilerine kaldığına ve sonsuza kadar bu dünyada yaşayacaklarına inananların "arsız ve muzaffer sırıtkanlık"ları... Hakikaten sonsuza kadar yaşayacakmış gibi bakıyorlardı. Halbuki hiçbiri yok şimdi. Onlar da öldü işte... Savaşı kaybetmeselerdi de çoktan ölmüş olacaklardı. Öldürdüklerinden sonra onlar da öldüler... Kimileri de kendileri son verdiler hayatlarına. (Bu "köşe" nin üslubunun arada bir bozulma hakkı varsa; tam da şimdi bozulmalı.) Geberip gittiler onlar da...
Bu dersi alınca; 27 Ocak 1945 "son"du diyenler yanıldılar. Savaş suçlularının yargılandığı tarihi "Nurnberg duruşması"nın kararları açıklandıktan sonra, kürsüden dosyalarını toplayan yargıçlar şöyle dediler: "İnsanlık böyle bir yargılamayı bir daha yaşamayacak!" Ne büyük yanılgı. 60 yıl sonra, La Hey'de, yine Avrupa'nın göbeğinde filizlenmiş bir başka soykırımcı, Miloşeviç; uluslararası divanda hesap veriyordu. 60 yıl sonra, bir başka diktatör, Saddam Hüseyin; Ortadoğu'da, "meçhul" bir yerdeki hücresinde, kıyımlarının hesabını vereceği günü bekliyordu. Hepsi, dünyada kendilerine ve kendileri gibi olanlara daha fazla yer açabilmek için "öteki" leri yok etmek suçunun suçlusuydular. Birkaç yıl sonra onlara da kalmayacaktı bu dünya.
Bitecek mi? Bu son yargılama mı olacak yani? Yargılayanların da yargılanacağı "gün" gelmeyecekse şayet; neye yarar temerküz kamplarına paslı kilit vurulması? Miloşeviç'in ve Saddam'ın katliamlarına on yıllarca "göz yumma suikastı" yapanların "suç ortaklığı" için de divanlar kurulmayacak mı? Ya da... Diktatörleri ortadan kaldırma bahaneleriyle yüz bini aşkın sivile "kitle imha planı" uygulayanlar, azade mi olacak vicdanlarımızın "divan"larından... Öyleyse... Kimse konuşmasın boşuna... Kimse çiçekler bırakmasın Auschwitz'lerin kapılarına... Bir daha baksınlar içeriye... Kazanların altında yakılan ateş belki de küllenmemiştir daha...
|