|
|
|
|
|
|
Bizim sinemalarımız...
Merakla beklenen 'Gönül Yarası' nihayet vizyonda. Filmle ilgili söylenen ilk şey pekçok yerde şu oluyor: Şener Şen ile Yavuz Turgul'u 'Eşkıya'dan sekiz yıl sonra bir araya getiren film. İkilinin 'Muhsin Bey' (1986), 'Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni' (1990), 'Gölge Oyunu' (1992) ve 'Eşkıya' (1996) filmlerindeki birlikteliklerinin çok verimli olmasıyla, aralarındaki işbirliğinin Türk sinemasında 80'lerden buraya ait, özgün bir üslup ortaya koymuş olmasıyla ilgili. İşte şimdi, bu ikili yine karşımıza çıkıyor ve peş peşe ne idüğü, hangi dilden konuştuğu belli olmayan yerli filmler izlediğimiz bir ortamda bize alternatif sunuyor. Filmin kahramanları yine Anadolu'yla bağları olan İstanbullular... İdealist öğretmen veya 'kaderin sillesini yemiş' pavyon şarkıcısı fark etmiyor; bu muhtelif kahramanların ortak noktası, hayatta kalma mücadelelerini verirken melodram türünün klişelerine göre varolmaları... Zaten Eşkıya'daki Keje karakteri gibi, uzun süredir konuşmama kararı almış küçük kız gibi çok belirgin bir örnekle de verildiği üzere tam da bu türün olmazsa olmaz bariz abartılı figürleri onlar. Lakin, Yeşilçam nostaljisinden de öte 'Gönül Yarası'nı eski Türk filmleriyle değil de Turgul'un kendi sinemasıyla mukayese ettiğimizde, onun başyapıtı 'Muhsin Bey'de ustalıkla harmanladığı kalp burucu hüznü ve mizahı burada bulabildiğimiz söylenemez. Gözyaşlarının ağır bastığı bu nostaljik filmde, hüzün ziyadesiyle vurgulandığından ve bu 'bozuk düzende' erdemle varolmanın yolu didaktik repliklerle açıklandığından bizlere fazla bir hayal gücü bırakmıyor. Sonuçta; usta oyuncu Şener Şen bildiğimiz gibi. Timuçin Esen ise oyunuyla yeni bir 'vaha' olarak çıkıyor karşımıza.
|
|
|
|
|
|
|
|
|