| |
'AB'yi en çok köylü istiyor'
Dünkü Yeni Şafak gazetesinde, ANAR Araştırma Şirketi'nin 14 ilin çeşitli köylerinde 668 kişiyle yaptığı yüz yüze görüşmelerin sonucunu özetleyen "AB'yi en çok köylü istiyor" başlığını görünce, geçenlerde Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nda Tarım Bakanlığı bütçesi görüşülürken tesadüfen izlediğim CHP'nin siyasi bir karikatüre benzeyen sözcüsünün tarımın hiçbir sorununa değinmeyip bana çatmasını anımsadım. Zaten zamanın ruhunu ve tarihin temposunu doğru okuyarak ciddi ve tutarlı bir muhalefet yapmak yerine, dedikodularla işi idare eden seviyesiz taşra politikacılığına prim tanımak CHP'yi bugünkü trajikomik duruma düşürmedi mi? Hayat her şeyi ödetiyor.
Cumhuriyet Halk Partisi'nin göremediğini, ANAR'ın anketine katılan köylüler görüyorlar. Araştırmaya göre, bugün bir referandum olması halinde köylülerden AB'ye yüzde 74.6 oranında destek gelecek. Araştırma, bu desteğin nedenini de "ekonomik refahın artması" beklentisine bağlıyor. Nitekim, geçenlerde Sabah'taki bir haber de AB'nin yeni giren on ülkeye verdiği tarımsal desteği yüzde 244 oranında artırdığını ve bu ülkelerde kişi başına düşen tarım gelirinin de yüzde 53 oranında yükseldiğini vurguluyordu. Ancak, on yeni üye bu noktaya "müzakere sürecinde" kendilerine çeki düzen vererek ulaşmıştı.
AB'nin on yeni ülkesinin yaşadığı "müzakere süreci" tecrübesi Türkiye için yaşamsal önemi haiz... Tarım konusunda ise Polonya deneyimi sürekli yararlanacağımız bir bilgi bankası gibi. Bu tecrübeleri değerlendirmek için harekete geçen Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün AB sürecine yönelik çalışmalarında da bir ivme artışı var. Yeryüzündeki gelişmeleri iyi değerlendirip, makro düzeyde akılcı politikalar oluşturmadan iyi niyetli çabalarla düzlüğe çıkmamız mümkün değil. Bu nedenle bugüne kadar yerel kalmış olan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın bu taze atılımı çok önem taşıyor...
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nda yeryüzündeki gelişmeleri izleme hassasiyeti, Dünya Ticaret Örgütü Toplantısı ertesinde hızlandı. Hem Dünya Ticaret Örgütü, hem de AB müzakere süreciyle ilgili çalışma dokümanları artmaya başladı. Bunun temel sebeplerinden biri dış rüzgarları yakından takip eden çalışmaların yoğunlaşması... Tarımsal yapısı Türkiye'ye en çok benzeyen Polonya'nın tarım baş müzakerecisi Jery Plewa'nın danışman olarak alınması da bunun sonucu... Nitekim, bu yeni atılımın ardından Tarım Bakanlığı "Avrupa Birliği'ne Katılım Müzakereleri ve Türk Tarımının Uyumu" başlıklı yeni bir çalışma daha yaptı. Yeni çalışma, müzakere sürecinin teknik akışını, bu süreçte Polonya'nın yaptıklarını ve Türkiye'nin yapması gerekenleri genel hatlarıyla çizmekte. Çalışmada, çok acil olarak "gıda sağlığı, hayvan sağlığı ve bitki sağlığı" konularına dikkat etmezsek, hem AB'ye mal satamayacağımız, hem de iç pazarımızda kendi insanımızı sağlıksızlığa mahkum edeceğimiz hatırlatılıyor. Yediğimiz ürün ve gıdaların AB'nin sağlık standartlarından çok uzakta seyrettiği bir kez daha bu çalışmayla saptanmakta... Düşünün ki, gıdalarımızda "aflatoksin ve sülfür kalıntıları" sorunu henüz giderilmemiş, sağlıklı besin için gerekli olan yüksek standartlı laboratuarlar kurulamamış. Bunların oluşturulması zorlu ve zahmetli bir süreç ama atılacak her olumlu adım ertesinde Türk köylüsünün gelirinin de, refahının da artacağı tartışmasız bir gerçek...
Bakanlığa bu süreçte çok iş düşüyor... Bakanlığın özünde AB'ye karşı olan partizanlarla; köylüler üzerinden siyasal rant elde etme peşindeki Ankara'daki tarım lobisiyle ve henüz AB sürecinde tarım konularını yeterince içselleştirilmemiş gözüken hükümetin sürekli bilgilendirilmesiyle uğraşması gerekiyor. ANAR anketindeki köylü desteği, AB sürecini hızlandıracak olan en sağlıklı dinamik... Sadece iktidarın değil muhalefetin de hayatın gerçeklerine göre politikalar saptaması hem kendileri hem de Türkiye için olumlu sonuçlar verir. Köylülerden daha geride kalmış siyasi yapıların ayakta kalması pek mümkün gözükmüyor çünkü.
|