| |
Herkes model arıyor
Dünyada demesek bile en azından Avrupa'da, Türkiye ve Fransa kadar ortak gündeme sahip iki ülke daha zor bulunur. Bizim gibi onlar da laikliği tartışıyor: Türban sorunu nedeniyle. Onların da derdi trafik: Kazalardaki artış nedeniyle. Onların da başağrısı güvenlik: Sokaklardaki saldırılarda tırmanış nedeniyle. Bu dert ortaklığına bir madde daha eklendi: Rejim ve seçim sistemi. Türkiye'de bu konudaki tartışmalar Başbakan Erdoğan'ın "Gündemimizde yok" açıklamasıyla biraz duruldu ama her an alevlenebilir. Çünkü Meclis Başkanı Arınç, hem "Siyasi istikrar"ı, hem de "Temsilde adalet"i sağlayacak modelini yakında açıklayacak. Ayrıca AB Komisyonu'nun mart sonu ya da nisan başında yayınlanacak, Türkiye'den beklentilerin sıralanacağı "Katılım Ortaklığı" belgesinde, "Barajı düşürün" talebinin de yer almasına kesin gözüyle bakılıyor. İşte o zaman kaldığı yerden devam edecek tartışmalara katkı için, gündem ortağımızdaki "Zihin egzersizleri"ni aktaralım. Fransa 1958'de General de Gaulle'ün getirdiği yarı başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Cumhurbaşkanını iki turlu sistemle halk seçiyor. Meclis ise dar bölge ve yine iki turlu seçimle oluşuyor. Elysees Sarayı'nda oturan cumhurbaşkanının yetkileri hayli fazla. Örneğin dış politikada tek söz sahibi o. Hele meclis çoğunluğu da kendi partisinden olursa, yetkileri "fiilen" daha da artıyor.
Elysees'ye bir Bush Fransa'nın en medyatik hukuk profesörü olan sosyalist Jack Lang, "Fransa için yeni bir siyasal rejim" adlı kitabıyla bu sistemi tartışmaya açtı. Lang'in "Demokratik devrim" dediği, önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerin favorisi Sosyalist Parti'nin iktidara gelince halk oyuna sunmasını istediği önerisi şöyle: Parlamentonun etkinliği artırılarak, yargı tam bağımsızlığa kavuşturularak, Anayasa Konseyi'nin (bizdeki Anayasa Mahkemesi'nin benzeri ama üyelerinin çoğu hukukçu değil) rolü pekiştirilerek güçler dengesi yeniden kurulsun. Sonra da bu yeniden yapılanmanın ardından Fransa hangi rejime yönelmeli sorusuna yanıt arıyor. Tercihi: "En uygunu ABD başkanlık sistemi!" Fransızlar daha Lang'in modelini ağız tadıyla tartışamadan gündeme bir bomba daha düştü: Yine sosyalistlerin ortaya attığı ve iktidar partisinde de destekçi bulan "Seçim sistemi"nde değişiklik önerisi: Meclisin bir bölümü dar bölgeli çoğunluk, bir bölümü de nispi temsil sistemiyle seçilsin.
Uzmanlara yer açmak Partilerin oy oranlarına göre paylaşacakları "ülke milletvekillikleri" getirilsin. Gerekçe: Demokratik kurumların daha iyi işlemesi için ehil kişilerin seçilmesine imkân sağlamak. Önerinin karşıtları yığınla gerekçe buldular bile: İki tür milletvekili yaratılmak isteniyor; biri seçmene karşı sorumlu olacak, diğeri kendisini aday gösteren parti yönetimine. Nispi temsille geleceklere yer açmak için ya seçim bölgeleri haritası değiştirilecek ya da sandalye sayısı artırılacak. Üstelik bu sistem, aşırı grupların meclise girmesine yol açacak. Somut örnek var: 1986'da seçimler nispi temsille yapıldı, aşırı sağcı JeanMarie Le Pen'in "Ulusal Cephe"si doğdu... Haydi biz de bir öneride bulunalım: Model arayışlarında, AB Anayasası da göz önüne alınsın. Türkiye AB'ye katıldığında çoktan yürürlüğe girmiş olacak o Anayasa'da ulusal parlamentoların yetkileri müthiş artırılıyor. Hukukçuların ve siyasilerin dikkatine...
|