|
|
Efelerin efesi
Cumartesi cumartesi bol güneşli havayı gördük, kanımız kaynadı. Plan şu; önce sokaklarda sürtülecek sonra 'Gönül Yarası'na gidilecek. İstikamet Beyoğlu. Kitapçılarda en yeni çıkanlar, en çok satanlar teftişi yaptıktan sonra, hızımızı alamayıp Fransız Sokağı'na gitmece. Maşallah Fransız Sokağı tıklım tıklım. Kafelerin önü muşambalarla kapanmış, sobalar dışarı çıkmış, millet sokağa nazır şarabını kahvesini hüpletiyor. Peşinden Markiz. Orası da dolu. Markiz'in sokağındaki yeni kafe 'Şimdi' de dolu. 'Ne etsek ne etsek', derken Asmalı Mescit'e vardık. Aaa! 'Rakıcı'. Bodrumcular bilirler... Ağaçların altına konuşlanıp, çay bardaklarında sunulan rakıları hüpletirken envai çeşit Ege otlarını gömdüğümüz Bitez'deki 'Rakıcı' yani... Bu yaz Bodrum'lanamadım ya, can çekti; anında plan değişti. İçerisi minicik, bembeyaz örtüler serilmiş. "Az bir şeyler atıştırıp çıkacağız" dedik. Aklımızda 'Gönül Yarası'. Ajda bardakta Efe rakıları (buranın adeti budur, balıkçılar misali)... En irisinden Bodrum kalamata zeytinleri, Bodrum zeytinyağı, kızarmış odun ekmekleri, Ege otları, çıtır çıtır İstavritler... Üç saattir Rakıcı'dayız. Buradan anneme sevgiler, benim rejim yine taklaya geldi anneciğim. Bende bu paşa keyfi, boğaz düşkünlüğü varken iyisi mi ümidini kesiver yani. Gönlünü ferahlatacaksa ekmekleri zeytinyağına bandıra bandıra yerken şerefine kadeh kaldırmayı da unutmadım cicim. Neyse... Uzun lafın kısası Efe Rakı'sı. Ben ki rakı aleminin yüz karası. Yarım kadehi zor hüpleten kişilik. "Amaaan bu da rakı mı, şerbet şerbet" diye diye hesabı şaşırmışım. Yahu o kadar tatlı ki, kola sandım. Çakır keyiflendikçe, bir tane daha, bir tane daha... sonunda Ayşe oldu Leyla... Günün sonunda 'Gönül Yarası' selametle. Ah bir de Rakıcı'nın Bodrum'daki bahçesi olacaktı ki, değmeyin keyfime.
|