|
|
|
|
Harem kadınlarının güzellik sırları
Osmanlı saraylarının harem dairesinde yaşayan kadınların şaşalı ve nefes kesici hikayeleri günümüze kadar ulaşıyor. Osmanlı padişahının sonsuz zevk ve sefalarına hizmet eden cariyelerin güzellik hırsları ve entrikaları ise tarihe yön verecek kadar güçlüymüş. Womenlife dergisi güzellikleriyle padişahı büyüleyip, Valide Sultan olmayı amaç edinmiş cariyelerin bakım sırlarını anlattı.
Sözlük anlamı "saadet evi" olan harem, Arapça yasak anlamına geliyor. Arapça'dan dilimize yerleşmiş bu kelime, gerçekte aile reisinin eşleri, cariyeleri ve çocukları ile oturduğu yer anlamını taşıyor. Harem, Osmanlı İmparatorluğu'ndan çok önce Abbasiler ve Selçuklular'da da tercih edilen bir yaşam biçimi idi. Lakin Abbasi ve Selçuklular'da haremin Osmanlı İmparatorluğu'nda olduğu kadar şaşalı ve nefes kesici hikayelerle dolu olmamasının sebebi, haremin, aile hayatı anlamı taşıması idi. Osmanlı'da ise özellikle II. Beyazıt'tan sonra harem, padişahların sonsuz zevk ve sefalarına hizmet edecek cariyelerin güzellik ve entrikalarına sahne olmaya başlamıştı. Haremin en renkli kişileri şüphesiz ki cariyeler idi. Haremde hayat tatlı ve düzenliydi ama bütün cariyelerin tek bir dileği vardı; padişah tarafından fark edilmek, padişahla bir gece geçirmek. Böylelikle padişahın gözdesi olabilirlerdi.
KAFKAS KIZLARI GÖZDE Haremin çoğunluğu, doğuda güzellikleri meşhur olan Kafkas kızlarından oluşmaktaydı. Bu Hıristiyan kökenli kızlar daha çok Gürcü kızlarından, Çerkez kızlarından, Rus kızlarından seçilirdi. Bu kızların güzellikleri kadar sağlıkları da önemliydi. Sınavı geçen güzel cariyeler o geçmek bilmeyen bekleyişe dahil olurlardı. Ve bu bekleyiş de öncelikle temizlikle yani hamam sefası ile başlatılırdı. Tabii bu zevkli, rehavet verici adetten daha önce gereksiz tüylerden kurtulmak gibi can yakıcı bir işlemden de geçmek zorunda idi cariyeler. Ama cariyelerin emelleri o kadar yüksekti ki, büre (boraks) ile zırnığın arsenik-kükürt karışımı) karıştırılarak, tüyleri alana kadar kaynatılan, sonra kurutulan ve gerektiğinde ısıtılarak tekrar kullanılan bir karışım ile tüylerden arınmaktan çekinmiyorlardı. Vücutlarındaki gereksiz tüylerden böylelikle kurtulurken, saçlar ise çok başka bir işleme tabi tutulmaktaydı. Çoğu cariyenin topuklarına kadar inen saçları vardı. O günkü dönemde saçlar bir kadının en büyük hazinesi idi. Bu hazinenin daha güzel parlaması, daha sağlıklı ve uzun olması için toz haline getirilmiş kına bitkisinden yararlanılırdı. Kına tozu genellikle ceviz, sumak ve incir yaprağıyla karıştırılarak saçlarda uzun süre bekletilirdi. Tüy temizliği, saç bakımı derken, cariyelerin çok yorulduğu kesin. Hem yorgunluklarını gidermek, hem de ciltlerinin daha beyaz ve parlak gözükmesini sağlamak için sıra kutucu ustalar tarafından mis gibi sabunlarla sabunlanıp, liflenmeye gelmiştir. Bol sabunlu, bol köpüklü banyo sebebi ile iyice yumuşamış bedenleri tekrar kutucu ustalar tarafından çiçek kokulu yağlar ile ovulmaya başlanırdı. Masaj sonrası cariyeler iyice dinlendirilir, en güzel yemeklerle doyurulurdu. Güzellik uykusuna hazır olan cariyeler ipek döşemeliklerin üzerinde kendilerini uykunun tatlı derinliklerine bırakırlardı. Güzellik uykusu sonrası esas süslemelere geçmeye hazır cariyelerin elleri ve ayakları hazırlanan kınalarla nazikçe boyanırdı. Cariyeler, giyinmeden önce o zamanlar 'yüz yazmacılığı' denmekte olan makyaj yapılırdı. Önce 'düzgün' bugünkü adı fondöten ile işe başlanırdı. Düzgün'ün malzemelerinden biri, kırmızı renk veren bir ot cinsi olan 'gülgün' idi. Düzgünün üzerine yanakları daha da koyultmak için allık sürülürdü. Allık, doğal bitkilerin ezilmesi ile elde edilen boyaları ve gaz denilen tülbendin boyaya sürülmesi ile kullanılırdı. Yanaklarda istenen görüntü elde edildikten sonra sıra kaşlara ve gözlere gelirdi ki, bir cariyenin en büyük silahı bu ikiliydi. Durum böyle olunca kaslar 'rastık' denilen, kına tozu ile karışımından doğan kestane rengi ile itinalı bir şekilde boyanır, iyice belirginleştirilirdi. Gözler ise sürme denilen kirpik ve göz boyası olan antimon, yani sürme taşı ile boyanırdı.
ELMA YANAK KİRAZ DUDAK O günlerde dudaklar da yanaklar gibi allık ile boyanırdı. Padişahların kiraz dudaklara, ince bellere ne kadar düşkün oldukları harem tarafından iyice bilinirdi. Yüz yazmacılığı işlemleri bitince cariyelere, vücut hatlarını ortaya çıkaracak, mevsimine uygun entariler giydirilirdi. Bele, dört parmak genişliğinde, kıymetli taşlarla süslü bir kemer bağlanır, belin inceliğini ortaya koyacak biçimde sıkılırdı. Tüm bu işlemlerden sonra, padişahı ilk etapta etkileyecek güzel kokular sürülerek cariyelerin güzellik yolculuğu tamamlanırdı.
|
|
|
|
|
|
|
|
|