Şurada ne kaldı 2006'ya...
Evet... Şurada ne kaldı 2006'ya... Yine göz açıp kapayıncaya kadar geçecek bir yıl daha... Yılbaşı yaklaşırken fark edeceksiniz; "daha dün gibiydi" diyeceksiniz, "daha dün gibi..." Ve bir gün gibi geçip gidecek koca bir yıl... Hatırlasanıza geçen haftaları... Bir "yıl" başı telaşıdır, bir "ytl" kargaşasıdır;konuşulup duruyordu... İşte dört günü eriyip gitti bile yeni başlayan zamanın... Saatler devrildi birer birer. Peki ne kaldı elinizde geçen saatlerden? Ne kaldı devrilen takvim yapraklarından geriye? Eğer, "Dur bakalım, daha çok erken!" diyorsanız yandı gitti hayatlar... Eğer, "Daha işin başındayız, hele şu ilk günler geçsin de!" diyorsanız geçti bitti zamanlar. Öyle başlayınca öyle gidecektir kuşkunuz olmasın. İş bu yazı, işin daha başında kaleme alınmış "bir erken uyarı" yazısıdır. Çok erken olmadığını da çok geç olmadan anlayacaksınız zaten. Siz siz olun, beyninizin ve yüreğinizin radarlarını bütün "erken uyarı sinyalleri" ne açık tutun. İşe yarayacaktır.
Yıllar bu kadar çabuk savrulup gidiyorsa şayet, savrulmaya hazır hafifliğindendir ömrün. Ağır ve dolu dolu yaşanan zamanlara hükmetmesi zordur rüzgarların. Hayata dair çok şey öğrendiğim lise öğretmenim, hayatı zengin kılmanın bir yolunu öğretmişti ilk gençlik yıllarımda: "Herkes bu dünyanın kahramanı olmayabilir ya da herkesin hayatı roman değildir kederlerin ve saadetlerin renk cümbüşünde kıpraşan..." Buna benzer bir şeyler söylemişti... Ve devam etmişti: "Lakin, bu dünyanın kahramanlarına ve kahramanların maceralarına ortak olabilirsiniz. Yüreğinizin çarpıntılarını katabilirsiniz başkalarının kederlerine ve saadetlerine..." Ve eklemişti: "Göreceksiniz nasıl zenginleşecektir fukara ömrünüz başka başka hayatlarla..." Tam bu sözcüklerle mi anlatmıştı meramını, hatırlamıyorum... Ama hayatın karanlık dehlizlerine tuttuğu meşaleyi hatırlıyorum. Yılları bir gün gibi savuran acımasız zaman makinesinin dişlilerinden kurtulmanın bir yolu vardı işte... Ömrü, keten tohumuna muhtaç düşmeden uzatmanın bir yolu vardı işte: Okumak... Yeni yılın ilk günlerinde; okuyucuya bir "ölümsüzlük iksiri" gibi sunulan bu "erken uyarı"dan, çıka çıka "okumak" gibi, aslında herkesin bildiği "tatsız-tuzsuz" bir "yaşam tarifesi" nin çıkması düş kırıklığı yaratmış olabilir. (Galiba ilk kez yedi yıl önce, yine yeni bir yılın ilk günlerinde yapmıştık aynı uyarıyı...) Lakin uygar ülkelerde, yaşadıkları ömrü fukara bulmayanların uygulayageldikleri "zenginlik reçetesi"nin aslı da budur. Her metro yolculuğunun sonunda, yeni bir hayatın kahramanı olarak çıkılır yürüyen merdivenlerden. Fazladan yaşadıkları yıllar kadar değil, ellerindeki kitapların sayısı kadar uzundur ömürleri sizden. Yegane, evet, vaat edilmiş "tek bir hayat" var işte yaşayacağınız... Hepsi o... Fukara ve "yegane" hayatınıza kaldıysanız şayet, hiç şüpheniz olmasın, göz açıp kapayıncaya kadar geçecektir bir yıl daha. Ve kızmaya hakkınız yoktur bu yazının başlığına da: Doğrudur, şurada ne kaldı 2006'ya...
Herkesin dalgalı denizlere dalması gerekmiyor. Ama lise öğretmenimin dediği gibi ki Bekir Sıtkı Erdoğan'dı adı, evet onun dediği gibi yapabilirsiniz mesela: "Biz kenardan bakarak fark ederiz ta derini/en güzel incilerin böylece bulduk yerini..." 2005'i "incileri keşfetme zamanı" ilan edebilirsiniz... Yeryüzünün en pahalı gerdanlığı, keşfedilmiş incilerden dizilmiş hayatınız olacaktır.
|