| |
"Yakın tarih" böyle diyor
Haziran 1958... Yunanistan "Ortak Pazar" a üyelik için başvurunca... İki hafta sonra da Türkiye başvuruyor... Tabii Türk Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'ya soruluyor: - Türkiye'nin hazırlığı var mı? - Madem ki Yunanistan istiyor, öyleyse biz de istiyoruz... Yunanistan'ın atladığı havuza, içi boş mu, dolu mu diye bakmayız, biz de atlarız.
15 Eylül 1961. Yassıada Mahkemesi'nde idama mahkum edilen 15 devlet adamı (3'ü asıldı, 12'sinin cezası müebbede çevrildi) İmralı'ya götürülüyor. Yassıada-İmralı yolculuğu sırasında Celal Bayar, "Fatin bey" diyor: - Bize şu Avrupa üyeliğini, Ortak Pazar'ı son defa anlatır mısın?
27 Kasım 1961. Türkiye'nin "ilk koalisyon hükümetinin" Başkanı İsmet İnönü, hükümet programını okuyor: - Ortak Pazar'a katılmayı samimiyetle arzu etmekteyiz.
12 Eylül 1963. Ankara Anlaşması imzalanıyor. "AB'nin fikir babası" Hallstein diyor ki: - Türkiye, Avrupa'ya aday iki ülkeden biridir. (Diğeri Yunanistan.) Başbakan İnönü de şunları söylüyor: - Türkiye, Avrupa ile kader birliği yaptı.
1965'te Süleyman Demirel Başbakan oluyor. Ve 1970'te Avrupa ile "Katma Protokol imzalanıyor. Protokolün üç ayağı var: 1. Gümrük Birliği. 2. Serbest dolaşım. 3. Tam üyelik.
Sene 1976. Brüksel'de Türkiye-Avrupa Ekonomik Topluluğu Ortaklık Konseyi toplanıyor. Toplantıda deniliyor ki: 1. Türkiye'ye mali konularda destek verelim. 2. Tarım ürünleri konusunda da taviz verelim. 3. Ama serbest dolaşımı konuşmayalım. Dışişleri Bakanımız İhsan Sabri Çağlayangil "öyleyse bu masada benim işim yok" diyor. Brüksel'i terk ediyor. Avrupa, 2 hafta sonra, Çağlayangil'i "davet ediyor." Yeniden toplanılıyor. "Serbest dolaşım" konuşuluyor.
Sene 1983. Almanya'nın "dünyaca ünlü ve saygın" dergisi Der Spiegel'de "şöyle bir yazı" yayınlanıyor: - Almanya, Türkiye'ye 150 tank hibe etti.... Türkler de karşılığında serbest dolaşımda ısrar etmeyecek. Bu yazı "bugüne kadar" yalanlanmadı. Ve bu yazı "bir dönüm noktası." "Serbest dolaşım işinde" o tarihten sonra hep "geri geri gittik."
Aradan bir sene geçiyor. Başbakan Helmut Kohl Ankara'ya geliyor. Kohl'ün uçağında, basın sözcüsü Ost, gazetecilere "2.5 sayfalık bir metin" dağıtıyor. Özeti: 1. Türkler'in serbest dolaşım hakkı diye bir konu yoktur. 2. Çağlayangil'e verilen belge, bir iyiniyet ifadesidir. Bu haber ertesi gün "manşetlere" çıkıyor. Almanya "Türkiye'nin tepkisini" test ediyor. Görülüyor ki "Türkler bu konuda kavga etmeyecek." Aslında bu olay "gazetecilik okullarında ders olarak okutulacak kadar" ilginç ve önemli.
Bugün bu yazıyı "Türkiye'nin olmazsa olmazları arasında yer alan" serbest dolaşım konusunda "davayı ne zaman ve nasıl kaybettiğimizin hikayesi olarak" yazdık. Ve hala "kaybettiğimiz eşeği bulmak için dağ, tepe, Paris, Brüksel dolaşıp, duruyoruz."
|