Kira artışı piyasaya bırakılamaz
Veriler, kasım ayı itibariyle kiralardaki yıllık artış oranının yüzde 19.7 olduğunu işaretliyor. Hedeflenen enflasyon oranının çok üzerinde bir gerçekleşme var. Kira sözleşmelerinin birçoğunun yabancı paralar üzerinden yapıldığını ve TL'nin de bir yıldır bu paralara karşı değer kazandığını dikkate aldığınızda, gerçek artışın daha da yüksek olduğu ortaya çıkar. Tüketim harcamaları içinde yüzde 28.3 oranında ağırlığı olan konut ve kira giderleri, 2005 için hedeflenen yüzde 8 oranının iki misli artınca, fiyat istikrarını sağlama görevi verilen Merkez Bankası da haklı olarak yakınıyor. Çare arıyor.
Samuelson-Balasa hipotezi Enflasyon düşerken bu düşüşe en çok direnen fiyatların "dış ticarete konu olmayan mallarda " ortaya çıktığı gözleniyor. SamuelsonBalassa hipotezi şeklinde de nitelendirilen bu oluşuma göre, fiyat artışları yavaşlarken "ithalat ve ihracata konu olmayan mal ve hizmetlerin fiyatları"nın düşüş hızı "konu olanlardan" daha az. Döviz kuruna ve bekleyişlere hassas olmayan bu tür fiyatların başında kiralar geliyor. Genel trendin üzerinde artıyor. Nitekim, kasım sonu itibariyle, tüketici fiyatları içinde dış ticarete konu olan mallarda yıllık fiyat artışı yüzde 5 olmuş. Bunun dışındaki mal ve hizmetlerdeki artış ise yüzde 15 civarında. SamuelsonBalassa hipotezi hâlâ çalışıyor.
Kira dikte ediliyor Bu bilimsel gerçeğe, konut arzı ve talebi arasında açığı olan, ya da uzun vadeli kredilerle ev sahibi olma olanaklarının mevcut bulunmadığı ortamları eklediğinizde fiyatların oligopolistik biçimde oluştuğunu gözlüyorsunuz. Ev sahipleri kirayı dikte ediyor. Kiralar diğer fiyatlara kıyasla daha fazla artıyor. Kiracılar da bunu kabullenmek zorunda kalıyor. Sosyal açıdan zor duruma düşüyorlar. Bu nedenle, birçok gelişmiş ülke kiraların yüksek oranda artışını önlemek için önlem alıyor. Almanya, bunu İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana yasayla sınırlayarak gerçekleştiriyor. ABD'de ise sistem, bir eve sahip olmayı destekliyor. Ancak, iki ya da daha fazla sayıda ev sahibi olup kira geliri elde edenleri çok yüksek oranda vergiliyor. Sizi, birden fazla ev sahibi olduğunuza vergiler yoluyla pişman ediyor.
Sınır getiren yasa yok Türkiye'de ise bu iki tür önlem de yok. Kira artışlarını sınırlayan yasa mevcut değil. Kira gelirlerini vergi kapsamına zor alıyorsunuz. İstanbul gibi, konutların yüzde 60'ının ruhsatsız olduğu kentlerde kimin ne kira aldığını tesbit etmek hemen hemen olanaksız. Kira gelirlerinin çoğu kayıt dışı. Vergi sistemimiz birden fazla gayrimenkul sahibi olmayı önleyemiyor, hatta teşvik ediyor . Finans sistemimizde gayrimenkul yatırımlarına alternatif araçlar çok kısıtlı. Kayıt dışı elde edilen gelirlerin bir kısmı, alış fiyatı düşük gösterilen konut alımları ile sisteme sokuluyor, aklanıyor. Böyle bir oligopolistik yapıda, kiraların "hedeflenen enflasyon üzerindeki artış trendini", etkin çalışmayan ve aksaklıkları olan finans ve mali sistem dışında piyasa mekanizması ile çözemezsiniz. Bu nedenle de "enflasyon hedefini" tutturamazsanız, "piyasa sistemi"nden kaynaklanan nedenlerden bahsedemezsiniz. Buraya müdahaleniz gerekir. İşi "görünmeyen ellere" bırakamazsınız.
Üç çıkış formülü Bu müdahaleyi üç biçimde yaparsınız. Ya "mortgage" gibi konut edinme sistemlerini kurarsınız, ya kira gelirlerini vergilendirisiniz ya da rekabet kurumlarınız aracılığı ile "oligopolistik fiyat oluşumunu" engellersiniz. Bunların üçünü de yapamazsanız, yasa ile ve hedeflenen enflasyonu aşmayacak bir formül yardımı ile kira artışlarını sınırlandırırsınız. Bunların hiçbirini yapmayıp, "piyasa sistemi bunu da çözer", "mali disiplin her şeyden önemlidir", "bu tür kısıtlayıcı önlemler piyasanın mantığına aykırıdır" derseniz, kira artışları alır başını gider . Enflasyon hedefi tutmaz. Siz de gerekli altyapısı oluşmayan piyasa mekanizmasına inanmış bir kişi olarak ortada dolaşır, tutturamadığınız enflasyon hedefinin sorumlularını ararsınız.
|